16 Ağustos 2013 Cuma

IŞIN KILICI, İYİLİK ZORBALIĞI



Star Wars izliyorum bu aralar. Öyle çok da ilgimi çeken bir şey değil fantastik sinema ama daha önce de bahsetmişimdir, bu yaz  katıldığım bir ders vardı ‘sinemada mitolojik yapı ve hikaye anlatıcılığı’ diye. Hele ki ders Boğaziçi’nin muhteşem kampüsünde olunca bendeniz büyük bir zevkle gittim. Zaten öğrenci olan ruhum kendini birden fantastik sinema dünyasında ve 559c otobüs saatleri tabelasında buldu.

Bir derste kılıçtan bahsetmişti hocam. Kılıç, mitolojik hikayede kahramanın iradesini temsil eder. İyilik için de kötülük için de kullanabilirsin. Ta ki gerçekten kullanmayı öğrenene kadar… Ve zaten kahramanın yolculuğu da o öğrenme sürecinde başlar. Zaaflarını görür, karanlık taraflarıyla yüzleşir, gücünü de görür ve yoluna devam eder.

Ben hayatta her şeyde yaptığım gibi bu bilgiyi de gündelik hayatıma indirgeyip düşünmeye başladım. İyilik veya kötülük için kullanacağım tek bir kılıç var elimde. Peki bu ayrımı ne ya da kim belirliyor?...
Birisi için iyilik olan, başkası için kötülük değil midir?
Bu yazımda bu kavramları etik anlamda tartışmayacağım. Öyle bir derdim yok.
Ama kendimden yola çıkarak ‘kendi yaşamım ve ilişkilerimdeki yansıması nedir?’ i paylaşmak ve sorgulamak istiyorum.

Yoga hayattaki tek doğru ve tek çıkış noktası değildir elbet ama ben bu deneyimden geçtiğim için genelde yogadan veya meditasyondan bahsediyorum. Bence insan hayata dair bilgiyi herhangi bir şeyden alabilir. Bu evlilik olur, çocuk sahibi olmak olur, ilişkiler olur, yemek olur, sinema olur… Yeter ki kendisini görmeye hazır olsun- o ya da başka türlü çalışmalar benim rehberlerim oldu uzun bir süre.
Bu rehberlerle sürekli bir gözlem haline giriyor insan.

Yani ben öyleyim açıkçası. Her şeyi ama her şeyi gözlemleme halindeyimdir. Bu benim matematikçi kafa yapımdan daha da kötüsü istatistik eğitimimden de kaynaklanıyor olabilir. Ama hayattaki herkesin ve her durumun kendimizle ilgili şeyleri görmemiz ve fark etmemiz için evren tarafından yaratılmış birer senaryo olduğunu düşünüyorum. İşimiz, aşklarımız, yakın arkadaşlarımız, çatışma yaşadığımız insanlar, tepkilerimiz, her şey bizim bilinçaltımızın  hayata projekte ettiği ve kendi geçmişimiz, karmamız ya da bilinçaltı dünyamızın gölgeleridir.

Öğrenmemiz gereken ne ise senaryo ve karakterler ona göre çıkıyor karşımıza ve mevzuyu anlamadıysak sürekli tekrarlıyor. İlişkileri düşünün mesela; birbirinin aynı karakterlerle ya da durumlarla  tekrarlanan ilişki yaşamayanımız var mıdır? Hayatımızın bir yerinde durup,  “Ne oluyor arkadaş? Ben niye hep beni terk eden adamları seçiyorum?” ya da  “Ben niye beni aldatan kadınları seçiyorum?” dediğimiz olmuştur elbet. Ya da  her iş yerimizde bize karşı süper anlayışsız bir yönetici ile karşılaşmışızdır ara ara.
Neyse bu başka bir yazı konusu ama sanırım anladınız ne demek istediğimi.

Geri dönelim ışın kılıcına…

Dedim ya, benim hayatımda her şey bir gözlem hali. Tabii bu bazen çok yorucu bir süreç oluyor. Sürekli bir farkındalıkla yaşamak ve bu öğrenmemin, fark etmenin hayatta hiç bitmediğini anladığımda yalpalıyorum bazen. Beni dibe çeken ritüellerime dönüyorum: Birkaç kadeh içki, ara ara içilen sarma sigara (tabii organik; değil mi ama, bir yogacı organik tütün içer! …:))

Ama sonra o da geçiyor, eski zamanlardaki kadar sürmüyor. Artık kendimi daha iyi anladığım için hangi duygu durumunda mağarama gitmek istediğimi biliyorum. O ‘ruhsal acı çekme’ nin tadını da hatırlıyorum. Ama artık o hazza ihtiyaç duymuyorum. Oraya şöyle bir gidip selam verip çıkıyorum. Eskiden olsa daha çok kalırdım.

Neyse… Asıl anlatmak istediğim başka bir mevzuydu ama gördüğünüz gibi mevzuya giden yollar yine benden geçti. Benden geçmeyen, bana dokunmayan ve beni değiştirmeyen hiçbir bilgiyi kıymetli bulmuyorum. Tabii bu cümlenin öznesi ve bilgi çeşitliliği tüm insanlara göre değişkendir. Her bilgi bir başkası için dönüştürücüdür. Herkesin şifası başka bir yerdedir.

Dönelim ışın kılıcına. Hatırlayalım; ışın kılıcı  iradeydi  ve benim bu yazımda anlatmak istediğim haliyle o kılıç iyilik ve kötülük ayarı olan bir arkadaştı.

Ve peki bu ayarı kim ve nasıl belirliyor?

İyilik nerede başlıyor? Benim için iyi olan bir şey başkası için de iyi midir? Benim fikrim ya da benim yolum sana da iyi gelecek diye başkasını zorlamak o kişiye saygısızlık değil midir? Hatta daha da ileri götürelim bu soruyu; zorbalık değil midir?

Yeni yoga hocası olduğum zamanlar her çaylağın aydınlanma merdivenlerinden biri olan  “Ayyy  ben yapıyorum, bana çok iyi geliyor, siz de yoga yapın, bütün dünya yapsın, hatta yapın da yaptırın. Ayten Teyze  haydi, bakkal amca sen de buyur. Çocuklar, gençler, kuşlar, haydi yogaya!” aşamasından tabii ben de geçtim.
Hele ki tatlı dilim, yumuşak ses tonum (biraz iltifatın bir zararı olmaz be annem) ve o zamanlar çok da farkında olmadığım, insanları manipüle edebilme özelliğimi yakın çevremde arkadaşlarım ve sevgilim üzerinde kullanıyordum farkında olmadan.

Sabahın 7’sinde neşe ve hayat coşkusu içinde uyanıp, Mezzo Tv’den klasik müzik konserleri açıp beraberce yoga yapalım sonra da kırlarda koşalım heyecanımı bir süre sonra hiçbir yakın arkadaşımın yoga yapmıyor olması durdurdu neyse ki.
Uzun süre de  yapmadılar. Ne zaman ki hayatlarını kendileriyle ilgili sorgulama ihtiyacı duydular, işte o zaman başladılar yoga, meditasyon ya da aile dizimi uygulamaya.
Doğru olan da buydu zaten. Buna kendilerinin karar vermesi ve ihtiyaç duyması.

Tabii taze hoca coşkusu hallerimde kötü bir niyetim yoktu. Sadece bende işleyen, bana dokunan ve hayatımı dönüştürmeme yardımcı olan bilginin başkalarına da dokunmasını istiyordum. Böylece dünya daha iyi bir yer olacaktı. Hepimiz daha mutlu olacaktık. Hayattaki sorunlarımın kaynağı tabii ben değildim; etrafımda yoga yapmayan insanlardı. Hele onlar bir dönüşsündü, o zaman beni de anlayacaklardı…

İyilik yapmaya çalışıyordum. Ama bunu yaparken herkesin gelişiminin, hayattaki öğrenme sürecinin ve karmasının farklı olduğunu ve bir bilgiye, farkındalığa ancak kendi hayatında bir yıkım yaşadığında yada artık döngülerin tekrarının onu daha fazla adım atamayacak hale getirmiş olması  gerektiğini henüz öğrenmemiştim. Çok okumuş ve duymuştum belki ama ben de o yıkımı ve derin sorgulamayı henüz yaşamamıştım ve tüm bu öğretileri ruhumda hissetmemiştim ve olgunlaşmamıştım.

Ve iyilik adı altında aslında zorbalık yapıyordum…

Bakın kendi hayatınıza; göreceksiniz: Bir başkası şunu yapsa çok iyi olur dediğiniz an ışın kılıcınızın iyilik ışığı yanıyor demektir. Kılıç bu
ne de olsa; iyilik ve kötülük kavramı sırt sırta onda. Sonuçta görevi yok etmek…

Başkası adına karar vermek onun alanına tamamen saygısızlıktır. Kendi şişkin egomuzun  masum görünen bir  yansımasıdır. Başkasını kurtarma ihtiyacımızdır. “Onu kurtarırsam ben de kurtulurum ve böylece kendi dertlerime bakmam gerekmez” in başka bir versiyonudur.
Ben yogadan, hocalıktan örnek verdim ama hayatın her alanında yaptığımız bir şey bu. Çocuk sahibi olmadan çocuk yetiştirme konusunda birilerine ahkam kesmek, birinin hayatıyla ne yapması konusunda onu uyandırmaya çalışmak ısrarı, kimin için neyin iyi neyin kötü olduğunu ben biliyorum pervasızlığı…

Diyeceğim o ki; yoga hocası  da olsanız, bilginiz, deneyiminiz çok da olsa bazen öğrencinin kendi yolunu bulması için alan tanımak lazım. Onun öğrenme sürecine, hayattaki karmaşasına saygı duymak lazım. Bizimle farklı deneyimliyor olabilir ya da yaptığımız dersi sevmemiş olabilir, eleştirebilir… Biz sadece o matın üzerindeki insanlardan bir süre önce başladık yolculuğumuza. Ve kendi deneyimimizi paylaşıyoruz...
Tek farkımız bu. Kimseye yardım etmek ya da kurtarıcısı olmak gibi bir  hayat amacımız olmamalı. Yani benim yok açıkçası. Ben o kolektif alanın bana öğreteceği şeylere kendimi koşulsuz açmış durumdayım ve bunu da insanlarla beraberce deneyimliyor olmaktan sonsuz keyif alıyorum. Tabii bir hoca olarak sorumluluklarımı kucağımda taşıyarak. Güvenli bir ders yapmak en büyük sorumluluğum.

İstiyorum ki öğrenci yanlışı, doğruyu biraz da kendi kendine öğrensin. Bir kerelik ayağını 90 dereceye çevirmedi diye bir şey olmaz ve hatta bakarsın o kere de kendine dair bir şey keşfeder.
Ama bu benim bakış açım. Sizinki farklı olabilir.
Ona da tüm kalbimle eyvallah :)

İşte böyle

Namaste

15 Ağustos 2013 Perşembe

DEVRİM'İN ÖGRENCİ OLARAK VE HOCA OLARAK YİN YOGA YOLCULUĞU


2006 yılında Zeynep Aksoydan temel eğitimi tamamladıktan sonra ilk olarak 2007 yılında Sarah Powers tan Yin Yoga eğitimi aldım.Yeni hocaydım ve çok aktif bir pratiğim vardı ama yin yoganin ruhu bedenimi sarmaya başlamıştı. 2009 yılında ilk kez Paul Grilley ile çalışmaya Chicago ya gittiğimde ise herkesin bedeni farklıdır ve o farklılıklardan pratiğimizi kurmalı ve  izlemeleyiz kavramı hem ideolojik olarak hem de enerjitik olarak beni büyülemişti.

Döndüğümde elim ayağım birbirine karıştı. Ben daha önce öğrendiğim bilgiyle ne yapacaktım peki? Artık ağzımdan hepiniz ayağınızı şu kadar santim çevırım  sözlerı çıkamıyordu. Ama her iki tarz da da ders vermeyi çok seviyordum. Bir süre sonra tüm hatha yoga derslerimi bırakıp sadece Yin Yoga dersi vermeye başlamıştım. Ve pratiğim de sadece yin oldu.Bu beni oldukça yoran bir süreçti.

Aşık olduğum bu çalışmayı tek doğru olarak kabul etmek enerjimi oldukça aşağıya çekiyordu.Ve sonunda anladım ki hayatta herşeyde olduğu gibi yoga pratiğinde de , yada bir hoca olarak pratikte de herikisinin dengesini bulmak gerekiyordu.Ve  artık o dengeyı bulmuştum.Derslerim yin ama kendı self pratiğim yang dı.Derslerimi de her iki enerjiyi kullanarak vermeye başladım.

Ayrıca yoganın enerjitik boyutu başımı döndüruyor ve bu konuda pek çok eğitim alıyorum.10 yıldan fazladır reiki çalışmalarım devam edıyorum.Ama son yıllarda karma kavramını baz alan aile dizimi eğitimleri alıyorum.Şimdilik aile dizimini kendi hayatımı incelemek icin kullansamda yetkin olduğumu hissettiğimde uygulayıcı da olacağım.Ben çok faydasını gördüm.

Paul Grilley ile ilk tanışmamızdan sonra her sene dünyanın farklı ülkelerine gittim peşinden.Sadece hocam degil bir süre sonra arkadaşım da oldu. İkinci kitabını hazırlarken  bana da gönderdi fikrimi almak için. Kafa yapılarımız birbirine çok benziyor.O da benim gibi analitik düşünen bir hoca.Geçen sene ilk defa yaptığı advanced traningine katıldım.Tüm dünyada kendisıyle daha önce çalışmış 20 kişiydik. 

Eğitimi tamamladığımda bana dedi ki, Devrim bir daha gelme…
Ama nasıl olur dedim ben gelicem 2. seviye eğitimi tekrar almak istiyorum. Hayır dedi, istersen asistanlık yapabilirsin bir eğitimimizde ama ögrenci olarak gelmene gerek yok. Artık ben senin için işlevimi tamaladım.
Git ve artık kalbinden geçiyorsa hocalık yap… hoca yetiştir

Yani hocam beni azat etti.

Ve bana kendi eğitimlerinde kullandığı tüm görsel malzemeleri kendi egitimlerimde kullanabilmem için verdi…
Bu benim icin çok büyük bir şeydi…

Bunca yılın bilgisini ve deneyimini artık aktarma ve hoca yetiştirme vaktim geldi ve bundan dolayı  büyük bir heyecanla Yin Yoga Temel Hocalık eğitimimi hazırladım.Bu eğitimi kardeş bir stüdyoda yapacağım.Kendi hocamın bana yaptığı gibi kendi anlayışımla  ve tüm öteki çalışmalara saygımla ve tüm bilgimi aktarmaya çalışacağım.Ben de sizden öğreneceğim ben de gelişeceğim.

Tüm zaflarımla ve artılarımla orda olup bu serüveni benimle paylaşan siz güzel insanları tanıyacağım.

Ben biraz çalışkan bir hocayım, okumayı araştırmayı matematiği pek severim ve sizlerden de benzer bir talebim olacak ama biliyorum ki herkesin öğrenme süreci farklı ve buna da saygı duyacağım..

İşte böyle ,İstediğiniz zaman benimle iletişime geçip kafanızdaki soruları paylaşabilirsiniz..
Namaste
Devrim

11 Ağustos 2013 Pazar

ZAMANIN RUHU, AŞK’IN YASI


Bir keresinde bir eğitimde duymuştum.Bedenlerinde bir uzuvları eksik olan insanlar bazen  ağrı hissettiklerinde o uzvu hissederlermis. Örneğin ayağını savaşta kaybetmiş bir asker bazı sabahlar uyanır ve ayak parmaklarında yoğun bir acı hissedermiş..

Son günlerde tuhaf bir hal var üzerimde.Biraz arabesk bir hal.Geçenlerde dalga geçmiştim kendimle hatta.Sabah saatlerinde mutlaka yoga, meditasyon yada psikolojiyle ilgili kitap okurum, videolar  araştırmalar izlerim.Geçen sabah Jung un bir videosunu izliyordum.Bilinçaltı ve bilinçüstü nasıl çalışır, bilinçaltımızı etkileyen geçmişten  gelen farkında bile olmadığımız pek çok şey olduğundan bahsediyordu.(Aslında karma ve aile dizimi terapisi tamamen buna dayanıyor)
Herneyse Jungu izlerken birdenbire kulağıma bir şarkı çalındı.Kafamın içinde dönüp duruyordu.Hadi ordan dedim, sabahın 10 u ve ben pek entellektüel araştırmamı yaparken İbrahim Tatlises”in “Bir güzel sevmiştim, yanağı gamze, benziyordu gülüşleri saz ile söze..”adlı türküsü de nereden çıktı?Tamam arabesk severim, bir derdim yok dinlerim de ara ara ve hatta söylerim ama neden şimdi ve neden bu şarkı?

Yoganın bana öğrettiği en büyük şeylerden biri olan karşına çıktıysa vardır bir sebebi mottosunu takip ederek bir kaç defa dinledim şarkıyı.Baya iyi de geldi.Ama tuhaf bir hüzün kapladı beni, sebebini anlayamadım ve hayatıma devam ettim.

Bayram seyran derken ben kendimi biraz izole etme, çok sevdiğim balkonumda yanlız başıma kalıp düşünme, yazı yazma, akşamları romanik komedi izlemeyle dolu bir süreçte buldum .Bunları hazır tatildeyim ders te vermiyorum diyerek aksamları ara ara içilen akşamüstü biraları da izledi.Hemen hemen aynı saatlerde akşam 5 civarı…

Dediğim gibi benim şu anki hayat ritmim için garip bir durum olsa da çok abartmadan, kendi sabah pratiklerimi aksatmadan biraz bu duygulara bıraktım kendimi.Benim için garip bir durumdu ama çok ta takmadım, filmim bitmek üzere sanırım onun stresini yaşıyorum diye düşünüyordum.

Sonra birden Sezen Aksu girdi beynime, sadece bir defa dinlediğim bir şarkısı  günlerdir sürekli kafamın içinde çalıp duruyordu.
”Başka sevgilerde teselli bulunca, işte biz o zaman tükeneceğiz”

Ve bir sabah meditasyonumu yaparken birdenbire anladım neden tüm bunları özellikle bu birkaç haftadır yaşadığımı.

Bu benim ruhumun yas süreciydi…
Şuanki yaşamımda o yası fiziksel yada duygusal olarak yaşamıyordum elbette. Benim için  çoktan tamamlanmış bir süreçti.Ama enerji bedenimde bir yerlerde hala kırıntıları vardı.Ve ruhum bunu hatırlıyordu.

Bundan iki sene önce uzun süren bir ilişkimin bitiş ve ayrılık sürecini yaşamıştım Ağustos ayında.Tamamen yasla geçmişti.Derlerki bazı insanlar için  ayrılık bir nevi ölüm gibidir.Bir ölümün ardından nasıl yas tutmak gerekirse, bir ayrılığın ardından da  o yası tutmak gerekir.Bu sağlıklı bir süreçtir.

Ben de tutmuştum o yası.İlk zamanları çok zordu.Yanlız başıma balkonumda, biraz arabesk, biraz içki, güvercinlerle uzun uzun bakışmalar,bulutlarla konuşmalar.Bedenimin bir parçasının kopmasi gibiydi.Bir taraftan çok sevdiğim birini kaybetmek ve buna alışmak öteki taraftan da bir kadın olarak pek çok soruyla başbaşa kalmak.Ağırdı…

Sonra bir akşam biraz sarhoş olduğum bir akşam hatta geceyarısı tuvalate gitmek için hızla kalmıştım yatağımdan.Koridorda başım döndü ve yere düştüm.Ev arkadaşım odasında sevgilisi ile huzur içinde yatıyordu ve ben onun kapısının önüne  yığılmıştım.Kafam yere çarptı.Canım oldukça acıdı.Sesimi çıkartamadım.Gücüm yoktu.Biraz ağladım…

Sonra gözlerimi açtım.Salon perdesinden sızan ışığa baktım.Derin bir nefes aldım.Ve birden birşey oldu.İçimde birşeyler yer değiştirdi.Ruhumda birşey oldu.
Bir dakika ya dedim kendi kendime, ne oluyor burda…
Mesele benim karşımdaki  kişi değil, mesela tam da benim…

Onu suçlayıp, onun ne yapıp yapmadığını düşünmek yerine benim tamamen kendime bakmam gerekiyor.
Ben kimim? Nasıl bir insanım?Bir ilişkide nasıl bir kadınım?Beni bu noktaya getiren şeyler neler…

Işte o geceden sonra hayatım değişti.Sanırım küçük bir aydınlanma yaşadımJ
Yas sürecim yere yığıldığım gece bitmişti artık.Ve ben kendi keşif yolculuğuma başlamıştım.O ana kadar teoride oldukça iyi öğrendiğim yoga, meditasyon işte o günden sonra hayatımda başka türlü bir dönüşümde en büyük yardımcılarım oldular.Bir taraftan yazmaya daha yoğun meditasyon yapmaya ve aile dizimi eğitimlerine katılmaya başladım.Ve herşeyimi sorguladım.Her sorgum her izlemem tamamen benden geçti.Kendimi parçalara ayırdım, herbir parçayı tek tek inceledim. Ruhumun karanlığını da gördüm aydınlığını da.İçimdeki erkeği de gördüm kadını da .Hepsini kabul ettim, sevdim ve tekrar biraraya getirdim.

Filmimin hikayesi de o süreçte ortaya çıktı ve tam bir sene sonra yine Ağustos ayında filmi çektik.
Bu süreçte özellikle anneme, ablama ve etrafımdaki kadın arkadaşlarıma daha çok yaklaşmaya başladım. Kadınların desteğini istedim.Kadınların iyileştirici gücünü tekrar keşfettim.Onlara yaklaştıkça  kadınları ve kadın olmayı daha çok sevdim ve kendime de yaklaştım.

Eski partnerimle de aramızdaki duyguyu oldukça saygılı bir biçimde dönüştürmeyi başardık.Ara ara buluşup sohbet ettik.Birbirimize duyduğumuz sevgi hala ordaydı ama başka türlü bir şeye dönüşmüştü. Hayatta başka türlü tercihler yapmıştık. Biliyordum ki o beni her zaman destekleyecek ve hayatımda olacak.Böylece ikimizde hayatlarımıza devam ettik.Bu yaşadığımız ilişkiyi de onore etmekti aynı zamanda.

Mitolojik öykülerde kahramanın büyük ödülüne kavuşması değişmiş olarak hayatına devam etmesi  için ödemesi gereken bir bedel vardır mutlaka.
Ben belki  sevdigim adamı kaybetmiştim ama kendimi bulmuştum.Benim de ödülüm buydu…
İşte böyle…
Namaste

10 Ağustos 2013 Cumartesi

KADIN HİKAYELERİ: KISMET




Merhaba dedi adam; daha önce tanışmışmıydık?
Yok dedi kadın o zaman da tanışamamıştık.Gülümsedi.
O zaman da böyle beceriksizce yanıma gelmiştin. İçtiğim sigarayı sormuştun.Şaşırmıştın.Ben bir tanesini içerken sen nasıl oluyor da üç tane bitirebilmiştin. 

Gülümsedi adam.Peki neden tanışamamıştık?
Kimseyle tanışmak istemiyordum.
Masada hatırlıyorum dedi adam seni. Arkadaşınla beraberdin.Rakı sofranız vardı.Sen bira içiyordun.Biraz huzursuzdun ama gülümsüyordun.Tabağındaki beyaz peynire dokunmamıştın.Boynunun kenarında bir ben vardı.
Ne düşündüğünü merak ettim.Masamızın önünden geçtin.Parfümünün kokusunu duydum.Bahar gibi kokuyordun.Saçların hafifçe dalgalanıyordu.Gözlerini gördüm.Hüzünlüydüler.

Ben de fark ettim bakışlarını.Yakışıklı buldum seni.Gömleğinin kollarını kıvırmıştın.Yorgun görünüyordun.Camdan dışarı bakıyordun.Yağmur bazen yağıyordu.Keyifliydin yine de.
Sanki aramızda bir köprü vardı.Bir ucunda sen bir ucunda ben oturuyorduk.Birbirimizi görüyorduk ama yerimizden kalkmıyorduk.

Tütün dedin bu.Çok güzel.Bunu içince normal sigara içemiyor ki insan.Zaten ben de çok içmem.Ara ara.
Ben de denemek isterim. Bir daha sigara içmeye çıktığında bana da sarar mısın, olur mu?
Gülümsedim.Olur dedim.Benimle yanlız kalmak istiyor bu adam diye düşündüm.Hoşuma gitti.Korktum.Gözlerin maviydi.Kalabalık değildi meyhane.Bahçede ağaçlar vardı.Duvarda eski resimler...

Masaya yaklaştın.İstemiştiniz, size de sardım bir tane dedin.Kalbim hızlandı.Ellerin ne kadar güzeldi.Parmakların uzun.Öpmek istedim seni.
Bahçeye geldim ardından. Arkadaşın da yanındaydı.Yanlız kalamamıştık. Birbirimize baktık.
Senin de arkadaşın geldi sonra.
"Kısmet" demiştim içimden. Demek ki "kısmet" değilmiş.

İçeri döndüğünde müzisyenler geldi.Bir şarkı söyledin.Gözlerimi kapattım .Ne güzel sesin vardı.Sabah uyandığında canım dermiydin fısıldayarak.

Gidişini izledim.Gelse dedim. Bir kağıt bıraksa masama, birşey yazsa içinde.Bekledim belki gitmezsin diye.

Birşey söylesem mi.Giderken masanda geçecektim. Bekledim belki dur dersin diye.

Sıksık gelir misin buraya diye sormuştun bahçedeyken.
Evet demiştin  burası benim mahallem.
Ben ilk defa geliyorum.Yorgun birgün geçirdim ondan erkenden geldim.Bahçe çok güzelmiş.
Sessiz kalmıştık bir süre.Sigaralarımız hiç bitmese demiştim içimden.
Bir tane daha içer mi diye düşünmüştüm.

Masamın arkasından geçtin ayrılırken.
Dönüp baktım kapıdan çıkarken.
Neden gelmedin ki?
Neden gittin ki?
İşte şimdi geldim.
Gidecek misin tekrar?
Evet sigaram bitince.
Bitmese ya.
Birazdan bitecek.
Tekrar gelecek misin?
Cuma geceleri gelirim hep.
Haftaya da gelecek misin?
Ya sen?
İsmin nedir?
Haftaya gelirsen söylerim.
Gelecek misin gerçekten?
"Kısmet…"