16 Ağustos 2013 Cuma

IŞIN KILICI, İYİLİK ZORBALIĞI



Star Wars izliyorum bu aralar. Öyle çok da ilgimi çeken bir şey değil fantastik sinema ama daha önce de bahsetmişimdir, bu yaz  katıldığım bir ders vardı ‘sinemada mitolojik yapı ve hikaye anlatıcılığı’ diye. Hele ki ders Boğaziçi’nin muhteşem kampüsünde olunca bendeniz büyük bir zevkle gittim. Zaten öğrenci olan ruhum kendini birden fantastik sinema dünyasında ve 559c otobüs saatleri tabelasında buldu.

Bir derste kılıçtan bahsetmişti hocam. Kılıç, mitolojik hikayede kahramanın iradesini temsil eder. İyilik için de kötülük için de kullanabilirsin. Ta ki gerçekten kullanmayı öğrenene kadar… Ve zaten kahramanın yolculuğu da o öğrenme sürecinde başlar. Zaaflarını görür, karanlık taraflarıyla yüzleşir, gücünü de görür ve yoluna devam eder.

Ben hayatta her şeyde yaptığım gibi bu bilgiyi de gündelik hayatıma indirgeyip düşünmeye başladım. İyilik veya kötülük için kullanacağım tek bir kılıç var elimde. Peki bu ayrımı ne ya da kim belirliyor?...
Birisi için iyilik olan, başkası için kötülük değil midir?
Bu yazımda bu kavramları etik anlamda tartışmayacağım. Öyle bir derdim yok.
Ama kendimden yola çıkarak ‘kendi yaşamım ve ilişkilerimdeki yansıması nedir?’ i paylaşmak ve sorgulamak istiyorum.

Yoga hayattaki tek doğru ve tek çıkış noktası değildir elbet ama ben bu deneyimden geçtiğim için genelde yogadan veya meditasyondan bahsediyorum. Bence insan hayata dair bilgiyi herhangi bir şeyden alabilir. Bu evlilik olur, çocuk sahibi olmak olur, ilişkiler olur, yemek olur, sinema olur… Yeter ki kendisini görmeye hazır olsun- o ya da başka türlü çalışmalar benim rehberlerim oldu uzun bir süre.
Bu rehberlerle sürekli bir gözlem haline giriyor insan.

Yani ben öyleyim açıkçası. Her şeyi ama her şeyi gözlemleme halindeyimdir. Bu benim matematikçi kafa yapımdan daha da kötüsü istatistik eğitimimden de kaynaklanıyor olabilir. Ama hayattaki herkesin ve her durumun kendimizle ilgili şeyleri görmemiz ve fark etmemiz için evren tarafından yaratılmış birer senaryo olduğunu düşünüyorum. İşimiz, aşklarımız, yakın arkadaşlarımız, çatışma yaşadığımız insanlar, tepkilerimiz, her şey bizim bilinçaltımızın  hayata projekte ettiği ve kendi geçmişimiz, karmamız ya da bilinçaltı dünyamızın gölgeleridir.

Öğrenmemiz gereken ne ise senaryo ve karakterler ona göre çıkıyor karşımıza ve mevzuyu anlamadıysak sürekli tekrarlıyor. İlişkileri düşünün mesela; birbirinin aynı karakterlerle ya da durumlarla  tekrarlanan ilişki yaşamayanımız var mıdır? Hayatımızın bir yerinde durup,  “Ne oluyor arkadaş? Ben niye hep beni terk eden adamları seçiyorum?” ya da  “Ben niye beni aldatan kadınları seçiyorum?” dediğimiz olmuştur elbet. Ya da  her iş yerimizde bize karşı süper anlayışsız bir yönetici ile karşılaşmışızdır ara ara.
Neyse bu başka bir yazı konusu ama sanırım anladınız ne demek istediğimi.

Geri dönelim ışın kılıcına…

Dedim ya, benim hayatımda her şey bir gözlem hali. Tabii bu bazen çok yorucu bir süreç oluyor. Sürekli bir farkındalıkla yaşamak ve bu öğrenmemin, fark etmenin hayatta hiç bitmediğini anladığımda yalpalıyorum bazen. Beni dibe çeken ritüellerime dönüyorum: Birkaç kadeh içki, ara ara içilen sarma sigara (tabii organik; değil mi ama, bir yogacı organik tütün içer! …:))

Ama sonra o da geçiyor, eski zamanlardaki kadar sürmüyor. Artık kendimi daha iyi anladığım için hangi duygu durumunda mağarama gitmek istediğimi biliyorum. O ‘ruhsal acı çekme’ nin tadını da hatırlıyorum. Ama artık o hazza ihtiyaç duymuyorum. Oraya şöyle bir gidip selam verip çıkıyorum. Eskiden olsa daha çok kalırdım.

Neyse… Asıl anlatmak istediğim başka bir mevzuydu ama gördüğünüz gibi mevzuya giden yollar yine benden geçti. Benden geçmeyen, bana dokunmayan ve beni değiştirmeyen hiçbir bilgiyi kıymetli bulmuyorum. Tabii bu cümlenin öznesi ve bilgi çeşitliliği tüm insanlara göre değişkendir. Her bilgi bir başkası için dönüştürücüdür. Herkesin şifası başka bir yerdedir.

Dönelim ışın kılıcına. Hatırlayalım; ışın kılıcı  iradeydi  ve benim bu yazımda anlatmak istediğim haliyle o kılıç iyilik ve kötülük ayarı olan bir arkadaştı.

Ve peki bu ayarı kim ve nasıl belirliyor?

İyilik nerede başlıyor? Benim için iyi olan bir şey başkası için de iyi midir? Benim fikrim ya da benim yolum sana da iyi gelecek diye başkasını zorlamak o kişiye saygısızlık değil midir? Hatta daha da ileri götürelim bu soruyu; zorbalık değil midir?

Yeni yoga hocası olduğum zamanlar her çaylağın aydınlanma merdivenlerinden biri olan  “Ayyy  ben yapıyorum, bana çok iyi geliyor, siz de yoga yapın, bütün dünya yapsın, hatta yapın da yaptırın. Ayten Teyze  haydi, bakkal amca sen de buyur. Çocuklar, gençler, kuşlar, haydi yogaya!” aşamasından tabii ben de geçtim.
Hele ki tatlı dilim, yumuşak ses tonum (biraz iltifatın bir zararı olmaz be annem) ve o zamanlar çok da farkında olmadığım, insanları manipüle edebilme özelliğimi yakın çevremde arkadaşlarım ve sevgilim üzerinde kullanıyordum farkında olmadan.

Sabahın 7’sinde neşe ve hayat coşkusu içinde uyanıp, Mezzo Tv’den klasik müzik konserleri açıp beraberce yoga yapalım sonra da kırlarda koşalım heyecanımı bir süre sonra hiçbir yakın arkadaşımın yoga yapmıyor olması durdurdu neyse ki.
Uzun süre de  yapmadılar. Ne zaman ki hayatlarını kendileriyle ilgili sorgulama ihtiyacı duydular, işte o zaman başladılar yoga, meditasyon ya da aile dizimi uygulamaya.
Doğru olan da buydu zaten. Buna kendilerinin karar vermesi ve ihtiyaç duyması.

Tabii taze hoca coşkusu hallerimde kötü bir niyetim yoktu. Sadece bende işleyen, bana dokunan ve hayatımı dönüştürmeme yardımcı olan bilginin başkalarına da dokunmasını istiyordum. Böylece dünya daha iyi bir yer olacaktı. Hepimiz daha mutlu olacaktık. Hayattaki sorunlarımın kaynağı tabii ben değildim; etrafımda yoga yapmayan insanlardı. Hele onlar bir dönüşsündü, o zaman beni de anlayacaklardı…

İyilik yapmaya çalışıyordum. Ama bunu yaparken herkesin gelişiminin, hayattaki öğrenme sürecinin ve karmasının farklı olduğunu ve bir bilgiye, farkındalığa ancak kendi hayatında bir yıkım yaşadığında yada artık döngülerin tekrarının onu daha fazla adım atamayacak hale getirmiş olması  gerektiğini henüz öğrenmemiştim. Çok okumuş ve duymuştum belki ama ben de o yıkımı ve derin sorgulamayı henüz yaşamamıştım ve tüm bu öğretileri ruhumda hissetmemiştim ve olgunlaşmamıştım.

Ve iyilik adı altında aslında zorbalık yapıyordum…

Bakın kendi hayatınıza; göreceksiniz: Bir başkası şunu yapsa çok iyi olur dediğiniz an ışın kılıcınızın iyilik ışığı yanıyor demektir. Kılıç bu
ne de olsa; iyilik ve kötülük kavramı sırt sırta onda. Sonuçta görevi yok etmek…

Başkası adına karar vermek onun alanına tamamen saygısızlıktır. Kendi şişkin egomuzun  masum görünen bir  yansımasıdır. Başkasını kurtarma ihtiyacımızdır. “Onu kurtarırsam ben de kurtulurum ve böylece kendi dertlerime bakmam gerekmez” in başka bir versiyonudur.
Ben yogadan, hocalıktan örnek verdim ama hayatın her alanında yaptığımız bir şey bu. Çocuk sahibi olmadan çocuk yetiştirme konusunda birilerine ahkam kesmek, birinin hayatıyla ne yapması konusunda onu uyandırmaya çalışmak ısrarı, kimin için neyin iyi neyin kötü olduğunu ben biliyorum pervasızlığı…

Diyeceğim o ki; yoga hocası  da olsanız, bilginiz, deneyiminiz çok da olsa bazen öğrencinin kendi yolunu bulması için alan tanımak lazım. Onun öğrenme sürecine, hayattaki karmaşasına saygı duymak lazım. Bizimle farklı deneyimliyor olabilir ya da yaptığımız dersi sevmemiş olabilir, eleştirebilir… Biz sadece o matın üzerindeki insanlardan bir süre önce başladık yolculuğumuza. Ve kendi deneyimimizi paylaşıyoruz...
Tek farkımız bu. Kimseye yardım etmek ya da kurtarıcısı olmak gibi bir  hayat amacımız olmamalı. Yani benim yok açıkçası. Ben o kolektif alanın bana öğreteceği şeylere kendimi koşulsuz açmış durumdayım ve bunu da insanlarla beraberce deneyimliyor olmaktan sonsuz keyif alıyorum. Tabii bir hoca olarak sorumluluklarımı kucağımda taşıyarak. Güvenli bir ders yapmak en büyük sorumluluğum.

İstiyorum ki öğrenci yanlışı, doğruyu biraz da kendi kendine öğrensin. Bir kerelik ayağını 90 dereceye çevirmedi diye bir şey olmaz ve hatta bakarsın o kere de kendine dair bir şey keşfeder.
Ama bu benim bakış açım. Sizinki farklı olabilir.
Ona da tüm kalbimle eyvallah :)

İşte böyle

Namaste