3 Aralık 2013 Salı

SESSİZLİK NOTLARI:All you need is love

Farkındalık; kendini anlama, kendini görme ve ötesine geçme uzun ve acılı bir süreç. Acılı çünkü kendine dair oluşturduğun kalıpların, ben buyum dediğin anlar, ben bunu severim ya da sevmem dediğin bağların(attachment), alışkanlıkların...yani kendine oluşturduğun kimliğini gördüğünde acı çekersin. Gerçek özgürlük ise onları teker teker bırakman gerektiğini de anladığın andır. İşte farkındalık budur.
 Ve bu an için sessizlik şarttır; ancak sessizlikte kendi iç sesini, gerçek varlığını duyabilir ve görebilirsin. Disiplin şarttır; ancak disiplinde alışkanlıklarından sıyrılabilirsin. Sevgi şarttır; ancak kendini seversen, sevginde bütünle bir olabilirsin. Şefkat şarttır ancak kendine şefkatli olursan evrene ve insanlara da şefkat gösterirsin.
Gölgelerini görmen, tanıman ve kabul edip ötesine geçmen şarttır; ancak bu kabulde başkasına tepki göstermez, reaktif halinin bilincine varabilir ve çevrendeki kişileri ve yaşamı kendinin yarattığını ve olan herşeyin sana yol göstermek için olduğunu anlarsın. Birine çok kızıyorsan onda gördüğün kendine kızdığını anlarsın. Birini yüceltiyorsan onda gördüğün kendini yücelttiğini anlarsın...ve bu süreç uzundur, adım adımdır. ‘’Bir soğanın kabuğunun teker teker soyulması gibidir’’ diyor Dr. Motoyama Çakralar kitabında.
Ve bu süreç dışardan müdahaleyi kabul etmez. Başkası gelip sizi iyileştiremez ya da siz başkasına yardım ederek kendinizden kaçamazsınız. ‘’Bak senin enerjin kapalı, ben açayım’’ diyene inanmayın, derinden kanayan bir yaraya bant yapıştırmak gibidir bu. Bir süre iyi hissedersiniz ama kaynağına inmediğiniz için o yara uygun bir senaryoda ya da durumda kendini tekrar edecektir.
 İyileşme (healing) denen süreç katman katmandır. Önce şu anki hayatımızdaki etkilerini görürüz, sonra gençliğimize iner, ana merkez çocukluğumuzdur ve sonrasında ise daha da geçmişe, atalarımıza ve bazen daha da derinlere iner...ama kendine dürüst olursan, sabırlı olursan, aldığın acıdan ve zevkten, egondan kendini biraz olsun daha tarafsız, daha gözlemci konumuna getirirsen, yani sinemada film izler gibi diyor hocam Svagito; işte o koltuğa oturup olayları, düşünceleri, duyguları sadece izlersen, gökyüzündeki bulutlar gibi geçer giderler... 
Ve korkma, seninle aynı yolda yürüyen pek çok insan var... onların desteğini al. Bazen senden sadece bir kaç deneyim önde olan hocaların var, bazen  edebiyat var, bazen tüm bu değişimden geçen ve burdan üreten sanatçılar, yazarlar, bilge kişiler var, bazen de en yakın kadın arkadaşların...hepsinden de önemlisi sevgi var... tek ihtiyacımız olan sevgiyle kabul etmek ve sevgiyle ilerlemek..
işte böyle...

2 Aralık 2013 Pazartesi

MİTLER, MASALLAR ve YOGA :TEPEDEKİ KAYAYA ÂŞIK ADAM


Güzel memleketlerden birinde, küçük, şirin bir köy varmış. Bu köy dağların yamacındaymış. Dağlar sarı otlarla kaplıymış. Rüzgar estiğinde otlardan öyle güzel sesler çıkarmış ki herkes susar, bu sesleri dinlermiş. Geceler bu köye çok erken gelirmiş. Yıldızlar bu köyün çocuklarını çok  severmiş. Bir çocuk gece yıldızlara bakıp tüm kalbiyle bir dilek dilerse, bir yıldız kayarmış ve o çocuk dağlarda dileğini biran için görürmüş.
İşte bu köyde, küçük, şirin evinde, kendi başına yaşayan bir adam varmış. Evinin karşısındaki tepede duran bir kayaya âşıkmış…
Bütün gün evinin önünde oturur, tepedeki kayayı seyredermiş. Akşamüzeri olduğunda, güneş battığında, tepedeki kaya sırt üstü uzanmış bir kadına benzermiş. İşte adam, bu kadına aşıkmış.
Gece boyunca sigarasını içer, yıldızlara bakar, sevdiği kadını izlermiş.
“Yapma” derlermiş, “O gerçek değil, sadece bir taş…”
“Yanılıyorsunuz” dermiş tepedeki kayaya âşık adam, “Siz onu benim gözlerimden göremiyorsunuz.”
Günler geçermiş, mevsimler geçermiş, adam hep evinin önünde oturup sevdiği kadını seyredermiş.
Bir akşamüzeri güneş batarken adamın başı önüne düşüvermiş. Bir daha da tepedeki kayaya bakamamış…
Adamı kaldırmışlar. Adam için üzülmüşler. Oysaki adamın yüzünde daha önce hiç görmedikleri bir gülümseme varmış.
Günler geçmiş geceler geçmiş. Bir gece, güneş erkenden batmış Yağmur yağmış; şimşekler çakmış; gökyüzü karmakarışıkmış. Ve birden kocaman bir yıldırım düşmüş tepedeki kayanın üzerine, çığlıklar atarak kaçışmış köydeki hayvanlar.
Tepedeki kayadan taşlar kopup yuvarlanmaya başlamış ta adamın evinin oraya kadar. O kadar çok kaya yuvarlanmış ki tepede hiç kaya kalmamış…
Artık akşam olduğunda o adamın evinin önünde gözyaşlarına benzeyen o kayalar görünürmüş…
Bu masal burada bitermiş; ama aşk hep sürermiş…