17 Mart 2014 Pazartesi

KADINLIK HALLERİ: HAYALLERİM AŞKIM VE HALİL


-Aman be, ne kadar yakışıklı ya, hiç bu kadar yakışıklı otobüs şöförü de görmemiştim.
-Haydaa nerden çıktı şimdi bu, artık otobüs şöförlerine mi bakıyorsun?
-Niye ya, baksana boylu poslu adam, üstelik temiz yüzlü.
-Bravo bu yaşına kadar otobüs şöförüne sevdalanmak için mi bekledin? Kayıııt , motooor film çekimi başlasın!
-Sen de çok sıkıcısın, ayrıca adam ayırıyorsun. Ne var sanki otobüs şöforü olunca aşk olmuyor mu şimdi? Hem baksana ne güzel gülümsüyor. Adı ne acaba? Mehmet olsun adı mesela. Yok ya Halil'dir bunun adı...
-Aloo"Halil canım, nerde kaldın? 
-Hayatım çok trafik var. Kabataşta sıkıştık kaldık, sen beni bekleme yemeğe, başla. 
-Yaa ama olmaz, ben seni bekleyeceğim. Hem hangi kadın yeni evlendiği kocasını beklemeden yemeğe oturur ki?"
-Çüşş evlilik hayalleri bile kurdun. Tam tamına 4 dakika oldu adamı göreli!
-Dur ya, bırak hayallerimle kalayım biraz. Bak şimdi; biz birbirimizi görür görmez aşık olmuşuz. Halil de aslında mühendismiş. Geçen gazetede okumuştum en iyi koca mühendislerden oluyormuş. Onlar evliliğe de iş gibi bakıyorlarmış.Evde huzur ve sükunet arıyorlarmış.Neyse, Halil de mühendis ama aynı zamanda yaratıcı bir adam, e zaten mühendis dedim ya, sıkılmış biraz farklı birşeyler arıyormuş hayatta. Çocukluğundan beri çok severmiş otobüsleri. Belediyede çalışan bir kuzeni varmış; otobüsleri tasarlayan, hem Halil de muhendis ya, işte o da araba, otobüs mühendisi, yani kaç koltuk lazım, ayaktayken tutunacağın o şeyler, neydi adı; işte o şeylerden kaç tane lazım, aralarındaki mesafe ne kadar olmalı, onları falan hep Halil hesaplıyormuş. Hani bazen çok yakın oluyor ya birbirine, yani sabit olmuyorlar ve sen ayaktayken yorgun argın başka birinin elleri dokunuyor sana rahatsız oluyorsun. Zaten Halil de Amerika'da  okumuş.
-Halil'in elleri dokunsa rahatsız olmazdın ama.
-Yaaa sen de ne sıkıcısın, bir hayal kurdurmadın şurada.
-Hayallerin çok saçma da ondan. Hepsi peri masalı sanki, yakışıklı prens otobüs söförü olmuş, birgün prenses otobüse binmiş, aa bak şu tesadüfe prensesin akbilindeki kontürler de yeni bitmişmiş, yakışıklı  prens kimliğini gizliyormuş ama prensesi görür görmez anlamış hayatının kadını  olduğunu, gömleğinin cebindeki akbili cıkarmış, "bunu kullanabilirsiniz" demiş, prenses de biraz utanarak, "yok gerek yok ben inip yürürüm" demiş (yaa bak gördün mü kızı, hayır diyor, kendini ağırdan satıyor, sen de hemen evlendin adamla 4. dakikada. Ne yemek pişirdin bari Halil'ciğine)
-Ne yani olmaz mı, insan bir görüşte aşık olamaz mi?  Yalan mı yani onca film, onca kitap yalan mı söylüyor?Peki ya şiirler, onlar da mı yalan?
-Yalan tabi. O yalan bir tanım. Aşk değil mevzu, sevgi bi kere.
-Niye, aşık olunca sevgi olmuyor mu?
-Olmuyor. Aşk tutkularına esir olduğun bir durum. Beyin kimyan bile bozuluyor. Gözlerini kararttığın, gerçek olanı göremediğin bir hal .Sen aşk zannediyorsun, ayy tesadüfe bak ki karşılaştık diyorsun ama öyle olmuyor canım.
-Ya nasıl oluyor, madem çok biliyorsun o zaman sen niye yalnızsın?
-Yalnızsam ne olmuş?
-Yalnızsın işte! Sen de istemiyor musun bir aşığın olsun?
-Aşığım değil ama bir ilişkim olsun istiyorum tabii ki.
-İlişki nedir ki senin için?
-Nasıl yani?
-Ilişki tanımın nedir?
-Dalga geçiyorsun benimle, Halil'le yaşadığım yıldırım aşkımızla. Sen anlat da dinleyelim o zaman.
-Bak ya, niye dalga geçeyim, sadece o hissettiğin gerçek değil diyorum. Senin kafanda belli bir fantezi var, öğrenilmiş şeyler bunlar. Çocukluğunda kafana sokmuşlar; prensesler, kahramanlar, beyaz atlı prensler. Adam gelecek, hayatına girecek ve senin yalnızlığın bitecek ve artık tastamam bir kadın olacaksın…Bu yanlış diyorum. Hayat bir romatik komedi değil.
-Nesi yanlış ki; bir kadın, bir adam. İşte iki  elmanın yarısı.
-Ha ha iki değil o. İşte bak bilinçaltına, benim gibi düşünüyor o da. Doğru tabii, iki ayrı elma.
-Bir elmanın yarısı diyecektim…
-Ama demedin. İşte buradan bile belli hislerinin gerçek olmadığı. Hem niye tamamlanacaksın ki? Sen zaten tamsın, tümsün, bütünsün. Bu da öğretilmiş birşey. Hem sana birşey diyeyim; bu bizim memleketimizde böyle, bize öğretiyorlar, kafamıza kazıyorlar, ancak ve ancak hayatında bir erkek olduğu zaman tamamlanacaksın, kadın olacaksın diye. Bir de bunun evlilik ve çocuk versiyonu var..
- Ya sen de çok uçlardasin yine bugün. Birsey demedik ki , biraz hayal kurduk, hem Halil’e çorba koymuştum, senin yüzünden soğudu. Dur altını ısıtayım, adam işten geldi o kadar, yorulmuştur.
-Yuh! iyice domestik oldun sen de!
-Olurum tabi, kötü birşey mi insanın kendine ya da kocasına yemek yapması?
-Koca diyor ya, amma koca meraklısıymışsın.
-Değilim canım ama, senin gibi tek başıma olmak da istemiyorum.
-Kocan olunca tek başına olmayacak mısın?
-Hayır olmayacağım. Bir artı bir iki eder. Bir yastıkta kocarız biz Halil'le. Eskiden upuzun yastıklar varmış; annem anlatmıştı, kadın ve kocası başlarını o yastığa koyarlarmış beraber uyurlarken. Işte ondan bir yastıkta kocayın derlermiş.
-Peki sana birşey soracağım; yalnız olmakla tekbaşına olmak arasındakı farkı düşündün mü hiç?
-Nasıl yani, aynı şey değil mi?
-Hayır değil. İnsan yalnız olmayı  öğrenmeli. Hele ki bir kadın, yalnız başına da var olabilmeli. Yoksa içindeki boşluğu hiçbir Halil dolduramaz canım benim. O boşluk orda oluşmuş çocukluğunda. Onu senin doldurman lazım. Yoksa Halil gider Malil gelir.
-Malil diye isim mi olur be, bari Kenan olsun.
-Oldu! Kenan Imirzalıoğlu  olsun da bari dizi film de çekeriz. 
-Kenan da çok yakışıklı adam be. 
-Sen de pek safsın.Yalnızlık diyorum; öğrenmeli insan kendiyle olmayı. O zaman sadece yalnızlığını doldurmak için bir erkeğe ihtiyaç duymaz. İşte o zaman gerçekten bir sevgi birlikteliği olur, ilişki olur, ilişki işte; adından belli, ilişip durur insan, yanıma iliş ,yarama yapış değil.
-Çok komiksin.
-Sen daha da komiksin.
-Evet ya senle ben aynı kişi  olduğumuza göre baya komiğiz biz.
-Son derece geleneksel bir tarafın var. Ne kadar da modern kadın, özgür kadın olsan da, işte bak evlilik hayalleri kurmaktan vazgeçemiyorsun.
-Ben bunda bir sorun görmüyorum. Hem sende de o geleneksel taraf var da, sen yokmuş gibi davranıyorsun.
-Hadi canım, ne alakası var.
-Var işte. Hem olsa ne olacak, niye hem o hem bu olamıyoruz ki? Kim belirliyor nasıl bir kadın olacağımızı?Ben seviyorum domestik kadını; evde yemek yapan, yoğut mayalayan ama aynı zamanda kitap okuyan, film izleyen kadını.
-Kariyer de yaparım , çocuk da diyorsun yani.
-Hayır canım. Kadınları bu toplum küçümsüyor diyorum hem de kadınların kendisi. Kadınlığı kötü birşey gibi düşünüyorsunuz. Oysa ki kadın ne kadar yumuşak, derin bir şey…
-Hımm gördük o yumuşak derin kadınlara ne olduğunu. Hepsini ezip geçiyorlar.
-Kim eziyor, baksana senin yaptığın nedir ki? Asıl sen eziyorsun. Küçümsüyorsun.
-Yok daha neler. 
-Daha neler ya!Sen bir kere saygı duymuyorsun. Kafanda bir kadın modeli var. Şöyle olmalı, böyle olmalı...başka bir hale tahammül edemiyorsun.
-Ya ben senin iyiliğin için söylüyorum.
-Bu hayaller boşuna canım benim. O Halil senin beyaz atlı prensin değil. Onun gerçekte kim olduğunu bilmeden kafandaki erkek tanımını hoop adama yüklüyorsun. Sonra da öyle çıkmayınca vay efendim bu erkekler de hiç çabalamıyor. Bir bak bir tanış, adam gerçekte nedir, kimdir, senin için  ne kadar çaba harcayacak, ona göre karar verirsin. Oysa ki sen ne yapıyorsun? Adama baştan hoop,100 milyon kredi veriyorsun. Sonra da bekliyorsun ki  taksit taksit ödesin sana.
-Bu çok saçma oldu bu tanım  bari kredi kartiniz borcundan dolayi kapanmıştır  diye bitir de ben de güleyim.
-Düğmeye bas inicez!
-Geldik mi?
-Geldik.
-Off ya, hergün de trafik olur bugün 10 dakikada geldik.
-Ne güzel işte.
-Ama Halil…
-Ya bırak Halili Malili hadi evimize gidicez, daha yemek yapıcaz. Balık aldım hem.
-Halil de balık çok sever…