Kendimize dair oluşturduğumuz bazı kalıplar var:
‘Ben böyle biriyim’; ‘Bunu severim’; ‘Benim böyle etik kurallarım var’; ‘Ben
bunu asla yapmam’, gibi…
Bu kalıpların her birini dillendirmeye
başladığımız anda, bilinki hayat onlarla ilgili testleri karşımıza çıkaracak demektir.
Çok ilginçtir ki, insanları dinlemeyi
öğrendiğimizde --hiç sözlerini kesmeden, yorum yapmadan, hani gerçek anlamıyla
karşılarında ‘sadece dinlemek’ten bahsediyorum--, daha ilk defa tanıştığınız
birisi bile bir bakarsınız, birkaç cümlede, mutsuz bir evliliği olduğunu,
hayatla başa çıkamadığını, onu kurtaracak bir kahraman aradığını, tüm hayat
sorunları için annesini suçladığını anlatıverir. Bu kelimeleri kullanmaz
elbet.Olan bitenlere yorum getirir, şaka yapar ve kullandığı kelimeler
aslında farklı da olsa,
kelimelerin aralarına gerçek duygusunu ve düşüncesini bir şekilde sıkıştırır.
Birkaç sene önce bir eğitime katılmıştım, Zen
terapi ve insanlarla çalışmak üzerine. Evet, biz yogacılar biraz deliyiz
sanırım. Sadece yoga yapmanın hayatı anlamakta tek başına işe yaramayacağını,
iyi bir hoca olmanın koşullarından birinin, insanın kendisiyle ilgili meselelere
de çomak sokması olduğunu kendi hocalarımızdan öğrendik. Bunun içindir ki,
stüdyoya onlarca terapist gelir ve bizler, zamanımız elverir, hayatımızın bir
aşamasında yolumuz kesişirse o eğitimlere gidip bir bakarız.
Ben kimim? Benim üzerimdeki etkiler nelerdir?
Geçmişte, çocukluğumda nasıl travmalar yaşadım ve bu travmalar benim şimdiki
hayatımı, ilişkilerimi, işimi nasıl etkiliyor?
Bu eğitimlere katıldıkça, kendimiz hakkında yeni
şeyler öğrenir ve yola devam ederiz. Benim için pek çok Osho terapi sistemi
aydınlatıcı olduysa da, hiçbiri aile dizimi kadar sarsıcı olmadı. Orada çok şey
öğrendim; ve evrenin, enerjinin, karmanın bizim üstümüzde nasıl etkileri
olduğunu ve bu etkileri hayattaki her adımımızda nasıl hissettiğimizi
öğrendikçe evren büyüdü, ben ise küçüldüm ama hafifledim.
Bundan birkaç sene önce yine bir eğitimde bir
egzersiz yapıyorduk. Oldukça basit bir egzersizdi; karşımızdaki kişiyi dinleme
egzersizi. Hiç tepki vermeden, yorum yapmadan sadece dinlemek…
Derslerime de gelen bir eşim vardı. Oturdum
karşısına ve dinlemeye başladım. Ne söylediğini çok iyi hatırlamıyorum ama o
kadar zor oldu ki birisi konuşurken onu onaylamamak, anlattığı şey üzerinden
yorum yapmamak. “Aman Tanrım”, dedim, “ben kimseyi dinlemiyormuşum!”
Özellikle yakın arkadaşlarımı düşündüm. Onlar
karşımda bir problemleri hakkında konuşurken, nedense hep fikir belirtme;
‘senin düşündüğün yanlış, doğrusu budur’u dayatma; onaylama ya da ne yapacağını
söylemekle geçen konuşmalarımızı hatırladıkça dehşete düştüm.
Ve o günden sonra denemeye ve gözlemlemeye
başladım: İnsanlar bir şey anlatırken nasıl davranıyorum?
Nedense birisi bana derdini anlattığında, benden
yardım istiyor, onu çözmemi istiyor hissine kapılırdım. (Bu da benim karmam ile
ilgili sanırım: ‘kurtarıcı olma’ -ki son senelerde üstünde çokça düşündüğüm bir
durum…)
Ve o ‘kurtarıcı olma’ hissi de, o konuşmaları
yorumlama ve çözüm sunma ihtiyacı doğururdu bende.
Şimdi tüm bunların farkındayım, durumun böyle
olmadığını biliyorum ve sadece dinliyorum. Çünkü bazen insanlar sadece anlatmak
istiyor ve genelde bir sorunla yüzleşmek ya da onu çözmek gibi istekleri varsa
bunu da zaten kendileri yapabiliyor. Ancak böyle bir istekleri yoksa o sorunu
defalarca dile getiriyorlar. Seni de o oyunun içine çekmeye çalışıyorlar. Senin
de ‘kurtarıcı olma’ oyunun varsa, o alana giriyorsun ve başlıyorsun sonu ve
çözümü olmayan bir oyuna.
Bence bu sahaya sürüklenme hayattaki her alanda
söz konusu: Arkadaşlık ilişkilerinde, iş ilişkilerinde ve tabii ki aşkta.
Benim bir derdim var mesela, bir karmam var
ailemden taşıdığım. Ya annemle ya babamla ilgili, ya da çocukluktan bugüne
taşıdığım travma ve yüklerimle, ve bu benim başımın tepesinde bir tabelada
yazıyor: ”Merhaba, ben değersizlik hissi yaşıyorum ve bunu oynayabileceğim
arkadaşlar arıyorum.”
Etrafta başka insanlar var ve aynı tabela onlarda
da var. Ve bir gün, uygun şartlar ve yıldızların konumu bir araya geldiğinde;
bir an, bir ışık hızı ve hisle o kişi ile karşılaşıyorsunuz. Onun da tepesinde
yazıyor: ”Merhaba, ben narsistim ve anneden kopamamış bir adamım. Beni
kurtaracak bir kadın arıyorum.”
Sen de kurtarıcı kadınsan eğer, ya da öteki
arkadaşın değersizlik hissini tatmin edecek narsist isen, birbirinizi
tanımasanız da, hiç konuşmasanız da, üst benlikleriniz bu mesajları alıyor ve
sonra oyun başlıyor. Haydi piste!!
Oyuncular hazır. Şimdi oyunu ve alanı
oluşturalım.
Aşk, ihanet, şehvetle bezenmiş dramatik
hikayeler. Ve böylece başlıyor her şey. Sen öğrenmen gerekeni öğrendiysen, o
oyunda mağlup olsan da ödülle çıkıyorsun. Öğrenmediysen, bir süre dinlendikten
sonra hayat karşına benzer bir oyuncu daha çıkartıyor. Ve tekrar, tekrar… Ve
ilginç bir şekilde bu oyuncular hep birbirine benziyor.Kimi zaman ise oyuncular
farklı olsa da durumlar benzeşiyor.
Ve o zaman durup düşünüyoruz: “Ya, ben niye hep
benzer adamlarla yaşıyorum bunu? Ya da niye farklı adamlarla benzer durumu
yaşıyorum? Benim derdim nedir arkadaş? Göremediğim şey nedir?”
İşte bunun cevabı kişinin kendisinde gizli.
Ailesinde, karmasında, travmalarında...
Ve bu soruyu sorma aşamasına geldiyse önünde iki
seçenek beliriyor:
Ya cesurca bunu araştırmak, kendiyle çalışmak,
terapiye gitmek; ne bileyim, dansla, sanatla bunu bulmaya çalışmak...
Ya da yola devam edip kendisini tüketene, yok
edene kadar körebe oyununa arkadaş aramak…
Senin seçeneğin nedir?
6 yorum:
bu yazıyı okumak şu an bana çok iyi geldiği için teşekkür etmek istiyorum sadece.
bu yazıyı okumak şu an bana çok iyi geldiği için teşekkür etmek istiyorum sadece.
teşekkürler.. bu güzel yazı için.
Güzel Devrim,
Kalpten gelen bir yazıyı okuyunca insan şifa buluyor. Yazın beni şifalandırdı... Kalbine sağlık:)
Eric Alexandre hatırıma gelir hep. Kendisi kanallık yapan ve dünyalı olmanın nimetlerini oyunbazca yaşayarak içine alan biri. Dünyadaki en ufağından en büyüğüne kadar -özel hayatlarımızdaki de -savaşların tek sebebinin kendimizi sevmememizden kaynaklandığını söylerdi. Yaptırdığı en temel meditasyonda her sabah aynanın karşısına geçip gözünün içine bakarak 'seni seviyorum' demekti. Birden bire başka bir titreşime giriyor insan böyle yaptığında. Tabi senaryolar hala eşlik ediyor etmesine ama daha çok sevmeye yöneltiyor insanı. Sanırım senin çok da güzel anlattığın gibi tüm karmalarımız ve atalarımızda bu sevgisizlikten nasibini almış. Bizim üstümüzden onlar da sevildiklerini ve oldukları gibi olmalarına izin verildiğini hissediyorlar... Böyle böyle hafifliyoruz galiba hm..
Şükran duyuyorum varlığına...
Sevgimle.
Arzu Baydar
Çok doğru Devrimcim. Ben de aynı yollardan transformasyonal nefes terapisinde geçtim. Kendini anlama ve bulma, ve ilişkilerini düzenleme, arıtma konularında istediğim dönüşümü de yakaladım. Herkese farkındalık temenni ediyorum...
Teşekkürler bu guzel yazı ıcın .Pekı bu arastırma ısını nasıl yapacağız sorunun kaynagını nasıl cozecegız
Yorum Gönder