13 Ocak 2015 Salı

Çakralarım ve Nenem

İnsanın enerji sistemine olan hayranlığım 2001 yılında Reiki aracılığı ile çakralarla tanışmamla başladı. Önceleri Reiki uygularken, tam olarak ne olduğunu, ne işe yaradığını tam olarak bilemesem de bana ve çevremdekilere iyi geldiğini yavaş yavaş anlıyordum. Rahmetli nenem, ailemin evine ne zaman gitsem, çorabını çıkarır, ayağını uzatır, 'kızım' derdi, 'gel de o şeyi yap bana, ellerin dizimdeyken içim ısınıyor, adı neydi, işte o şeyi yap bana'...

Nenem yaşasaydı da keşke ben ona hep “o şeyi” yapabilseydim...İnsan ancak o “kafalar güzel” geçirdiği 20'li yaşlardan sonra 30'lara gelince yaşamın ve çevresindeki insanların, aile büyüklerinin (ve küçüklerinin) ne kadar ama ne kadar kıymetli olduğunu  anlıyor...

Çocukken köyde geçirdiğimiz ilk yıllarım ve yazları geri dönüp özgürce doğada geçirdiğim zamanlarım sanırım kişiliğimin ve hayata bakış açımın, maceracı tarafımın oluşmasındaki en büyük katkıdır. Çok kitap okurdum ve evet aynen şimdiki gibi çalışkan ve araştırmacı bir çocuktum. Onlu yaşlarda okuduğum kitapların özetlerini, basım yılını, ilginç bölümlerini yazdığım not defterlerim vardı.

Okula gitmeden bir gece önce mutlaka tüm dersleri ve konularını okur, İngilizce dersleri için bir üniteyi tamamen okur, özetler ve bilmediğim kelimeleri öğrenip onlarla cümle kurardım. Almanca öğrendikten sonra İspanyolca öğrenirken bir cümlenin hem Almancasını hem İspanyolcasını (bir de İngilizcesini) not alarak çalışırdım. Bu çalışma biçimi kendi kendime geliştirdiğim bir şeydi. Zeki biri olduğumu bilirdim ve her şeye merakım vardı. İnsanın her şeyi ama her şeyi öğrenebileceğini ve hayatta istediği her şeyi yapabilecek kapasitede olduğunu daha çocukken fark etmiştim ama bunun için zaman ve emek harcamak gerektiğini de.

Peki bir çocuğun bile istediği yaşamı yaratma gücü varken, yetişkin bireyler olunca istediğimiz hayatlarımızı yaratmak ya da mutlu olmadığımız durumları değiştirmek konusunda neden bu kadar zorlanıyoruz? Gelecekle ilgili müthiş kaygılarımız hangi aşamada devreye giriyor? Sorunlarımızla yüzleşmek yerine neden bir kurtarıcının gelip sihirli bir şekilde her şeyi çözmesini bekliyoruz?

İnsan neden kendi kendini iyileştirebilecek güçte olduğunu görmek istemez?
Yoksa dramın içinde kalmaktan sağladığı faydalar mı var?
“Neden iyileşmek istemiyoruz?”

Pek çok açıdan cevaplanabilecek bu sorulara, beni hayatta (en azından 30’larımdan sonra) en fazla heyecanlandıran alan olan insan bedeni ve enerji sistemi açısından bakmak ve o cevapları kendi yaşam pratiğimde araştırmak en büyük tutkularımdan biri oldu. Bu nedenle olsa gerek Reikiden sonra hayatıma yoga girdi ve devamında enerji boyutu ile doğrudan bağlantı kurabildiğim bir uygulama olan yin yoga,ardından da aile dizimi gibi karmik boyutlarla tanıştım.

Ama özellikle birkaç sene önce hayatımın en büyük sorgulamasını yaptığım bir dönemde katıldığım, sevgili hocam Paul Grilley ile “Çakralar, Meridyenler ve Meditasyon” eğitimindeki yoğun çakra meditasyonlarından sonra, o boyut ile sadece hissel değil, görsel olarak da çok güçlü bir bağlantım olduğunu fark edince, çakralar tekrar hayatıma girdi.
Kaliforniya’da Redwood ormanlarının içinde geçirdiğimiz 3 haftalık inzivadan sonra evime döndüğümde, her sabah 7’de kalkıp, yatağımın yanında serili olan matıma geçip, kolay bir meditasyon oturuşunda, meditasyon yapmaya başladım. Bu sırada yanımda bir günlüğüm vardı. Her hafta farklı bir meditasyonu uyguluyor, sonrasında notlarımı alıyor, bana nasıl geldi, ne hissettim, ne gördüm....bütün ayrıntılarıyla yazıyordum. Aylarca bu uygulamaya devam ettim. Her bir çakra için ayrı ayrı haftalarca çalıştım. Bir süre sonra da birkaç çakrayı beraber çalışmaya başladım.

Bu yoğun meditasyon süreci, rüyalarımda da devam ediyordu. Hangi çakra ile ilgili çalışıyorsam onunla ilgili (örneğin 1. çakra kökler, aile, atalar; 2. çakra ilişkiler) rüyalar görüyor ve çoğu zaman o rüyalarda bazı cevaplar buluyordum. Benim için çok ama çok büyülü, bir o kadar da zor bir süreçti. Zordu çünkü kendi konfor alanımdan çıkmam, disipline olmam, vazgeçmem ve bazı şeylerden mahrum kalmam gerekiyordu.

Daha önce kitaplarda yazan tanımları artık daha derinlemesine anlamaya başlamıştım ve Karma ile ilgili kendi üzerimde yaptığım çalışmalardan sonra bu sistemin nasıl çalıştığını ve insan denen varlığın gizemini bir kez daha gördüm. Son birkaç senedir çakraların psikolojisi üzerine okumalar ve uygulamalar yapıyor, öğrendiğim öteki sistemlerle harmanlayarak çalışmalar yapıyorum. Birkaç ay içinde de dünyanın en güzel ülkelerinden biri olan Bali’de bu konuyla ilgili dünyadaki en önemli uzmanlardan biri ile çalışmaya gideceğim için çok heyecanlıyım.

Heyecanlıyım çünkü insanın kendisini iyileştirme gücü olduğunu biliyorum.
İnsanın kendi içsel yolculuğuna bu veya bunun gibi araçlardan biri ile çıkabileceğini biliyorum. Bu yolun oldukça acılı olduğunu daama kendini, gerçek benliğini, içindeki kutsal tapınağı bulmanın ne kadar özgürleştirici olduğunu da biliyorum. Ve bana göre çakralar işte o tapınağa açılan kapılardan biri. Her birinin kendi dünyası ve anlamı, oluşum süreci ve hikayesi var. O hikayelerden bazılarını geçmiş yaşamlarımızdan, bazılarını ailemizden ve atalarımızdan getiriyoruz, bazılarını da gündelik yaşamlarımızdaki davranışlarımızla biz yazıyoruz. Yani her birine ait senaryolar var. Yaşam da bize o senaryolara uygun mekanlar, insanlar ve olaylar yaratıyor ki o hikayeleri okuyabilelim. Bir kez okuduk ve anladık mı, o hikayenin bizimle işi kalmıyor.

Ama okuduğumuz hikayeyi henüz anlamadıysak, yaşam aynı hikayeyi defalarca önümüze çıkarıyor; oyuncular değişiyor, mekan ve dekor değişiyor ama senaryo aynı kalıyor.

Tanıdık geldi mi? 
Senin hayatında da tekrarlanan senaryolar var mı?

Namaste.