12 Ekim 2011 Çarşamba

KADIN: Gemi..


Gemi…

Birgün şu gemilerden birinin içini görmek istiyorum dedi kadın .. Kafasını usulca çevirip Eminönü’ne yaklaşırken vapur ,Karaköyde gördüğü o kocaman devasa yolcu gemisine baktı tekrar.
Sonra derin bir iç çekti ve karşındaki kocasına baktı.Kocası da camdan dışarı bakıyordu.
‘Mehmet, emekli oldugunda ilk iş bir geziye çıkalım şu vapurlardan biriyle’ dedi kocasına .
Sustu sonra, düşünmeye başladı: evliliğini , çocuklarını..
 Keşke dedi, şimdiki aklım olsaydı taa o zamanlar  boşardım seni.. Neden kaldım ki? Ama işte o zamanlar bu fikirler bile yoktu ortada . Evlenince insan birkere , hep evli kalırdı. Hele ki çocuklar oldu mu artık herşey onların üzerine kurulurdu.Hem bir de çevre baskısı vardı, toplum kuralları …
Ah dedi ahh şimdiki aklım olsaydı… Keşke diye geçirdi içinden.
Baktı  kocasına tekrar  yavaşça : ‘Ne dersin?’ dedi .
Kocası yavaşça kafasını çevirdi ona;’Birşey mi dedin ? ‘diye sordu.Kulaklıgını duzeltti.Zaten kulakları  ağır işitiyordu.Herhalde kulaklığının pili bitmişti.
‘Yok’ dedi kadin , sessizce...
‘Birşey yok, yaklaştık galiba. Hadi kalkalım…’
Usulca bakıp o kocaman yolcu gemisine , derin bir iç geçirdi.
Yenik hissetti kendini birkez daha…

8 Ekim 2011 Cumartesi

3 Şehir : Amsterdam...‘Red Light District...



Geceyarısı varmıştı Amsterdam’a .Trenden indiğinde Arjantinli arkadaşı artık yanlız bırakmıştı onu.Ben arkadaşımın evinde kalacağım ama istersen sana bir hostel bulana kadar yanında gelebilirim  dedi. Biraz öfkeliydi sesi , bir önceki geceyi düşündükçe kadının onu neden reddettiğini hala
anlayamamıştı.Halbuki ne çok eğlenmişlerdi Paris’teki o çatı katında.
Yok,  sağol ben kendi başımın çaresine bakarım dedi kadın ve elindeki haritaya bakıp dün gece işaretlediği adresi bulmak üzere ayrıldı tren istasyonundan.Çantasını sırtına aldı ,bu kadar uzun bir yolculuk için aslında küçük bir çantası vardı ama sevmezdi fazla yük taşımayı.Sadece gerekli olacak eşyalarını alır , gittiği yerlerden mutlaka birkaç parça eşya satın alıp eklerdi çantasına.Bu hem yaşanmışlığın sembolüydü onun için hem de ordaki zamanlarının bir hatırası.
 Geceyarısı olmasına rağmen etraf  ışılı şıldı.Yağmur yağıyordu ama yürümeyi engelleyen bir yağmur değildi. Aksine usulca, yanaklarına ,saçlarına değen yağmur tarifsiz bir duygu veriyordu ona. Yağmurlu akşamları herzaman severdi.
Büyük bir meydana ulaştığında etrafta pekçok insan olduğunu gördü.Ne çok insan var bu saatte diye düşündü.Çoğu gençti, ellerindeki içki şişelerini farketti ve de bazılarının pek te dostça olmayan bakışlarını…
Koşarak yolun karşısına geçti. Buralarda biryerlerde olmalı diye geçirdi içinden.Yavaş yavaş etrafına bakınarak yürürken aslında bir taraftan korktuğunu  farketti ama artık geri dönüşü yoktu.Karanlık bir gecede,  tanımadığı bu şehirde tek isteği bir yatak bulup uyumaktı.Yarın olunca ne yapacağına karar verecekti.Ne macera !dedi kendi kendine ,Sen değil misin macera peşinde koşan  al sana macera !
Işıl ışıl bir sokağın başına gelince sokaktan daldı içeriye .Burası da çok kalabalıktı .Renkli  vitrinleri aydınlatan kırmızı ışıklara doğru biraz daha yaklaşınca çıplak bedenleri farketti.Vitrinlerde outran kadınların çıplaklıklarıyla ne kadar da rahat olduklarını hayretle izledi.Bir süre vitrinlerin önünde kaldı.Ve arkasındaki karaltıyı fark edince ürperdi birden.Esmer ,oldukça uzun boylu genç bir adam yanına yaklaşıp
 ‘Beğendin mi ?’ diye sordu sırıtarak.’Kraliçeler onlar’
dedi.’Geceleri ortaya çıkarlar ‘.
‘Orda olmak ister misin ?’diye ekledi ardından
Korkuyla birkaç adım geriye çekilerek kadin:
 ‘Yok ,yok sadece bakıyorum’ dedi ‘Zaten gitmem lazım arkadaşlarım bekliyor ‘dedi.
‘Eğer istersen çok eğlenebiliriz’ diye bağırdı arkasından kadın koşarak uzaklaşırken ordan.
Köşeyi dönünce  koca tabelayı gördü ve sonunda dedi kendi kendine , evet burası olmalı bu ismi hatırlıyorum ‘Red Light  Hostel’.Koşarak içeri girdi .Içerisi bir kafeydi ve upuzun bir barı vardı.Bara doğru yaklaştı bardaki genç adam başını kaldırıp ona gülümsedi .
‘Merhaba’ dedi ‘Kalacak yeriniz var mı acaba ?’ diye sordu adama Adam önündeki defteri açıp bakmaya başladı.O sırada kafasını çevirip kafede oturanlara baktı.Herkes biraz garip görünüyordu ve bu koku da ne diye geçirdi içinden çocukken ellerine yaktıkları kına gibi kokuyordu .Adam ona menüyü uzattı. ‘Beklerken birşey alırmısın?’ diye sordu
Menü de çeşitli bitki resimleri ve kekler vardı.’Yok bu saatte tatlı yemek istemem’ dedi ,adam gülümsedi.
‘Buraya ilk gelişin mi?’ diye sordu adam.’Evet’ dedi kadın biraz mahçup.
Artık iyice yorulmuştu ve tek isteği uyumaktı
‘Hiç yerimiz yok.’ dedi adam ‘hepsi dolu.’
‘Yapmayın ,hiç mi boş bir yatağınız yok sadece bu gece kalacağım’ diye sordu biraz da ümitsizce.
‘Sadece 8 kişilik bir odada boş bir yatak var bu akşam için sahibi yarın sabah çok erkenden gelecek ama orası çiftlerin kaldığı bir oda uyar mı sana? ‘
‘Evet evet , zaten hemen uyuyacağım . Kimseye zararım olmaz sabahta erkenden giderim.’
‘Oldu o zaman , ben seni odaya götüreyim.’ dedi adam.
Çok şükür dedi içinden  adamı takip etti mutlulukla.
Çok dar bir merdivenden yukarıya doğru çıktılar.  Odaya vardıklarında perde ile kapatılmış kapıdan içeriye girdiler.
Odanın solundaki boş yatağı gösterdi adam. ‘İşte burası dedi. Bu odanın en iyi yatağıdır. Hem tuvalete de yakın ‘dedi sırıtarak.
Yataklardan birinde kocaman iri yarı bir adam yatmaktaydı.
‘Şey ‘dedi adama bakarak ‘Bir şey olur mu burda,güvenli mi acaba  ?’diye sordu kısık bir sesle.
Güldü adam yine , ‘Merak etme .Bu saatte, bu durumda kimsenin kolunu bile kıpırdatacak hali kalmaz artık .Ama sen yine de pasaportunu ve cüzdanını yastığının altına koy ve uyu hemen.’ dedi kadının endişesini anlar gibiydi.
Adam gidince eşyalarını yatağın yanındaki küçük sehpanın üzerine bıraktı,  tuvalete girdi, dişlerini fırçaladı  ve tuvaletteki küçük aynaya bakıp off dedi annem buralarda olduğumu bilse çok üzülürdü. Yarın sabah hemen arayacağım onu ve daha iyi bir yere geçeceğim diye geçirdi içinden .

Üstünü değiştirmeden yatağa girdi hemen kapadı gözlerini. Aşağıdan gelen müzik sesini ve konuşmaları dinledi biraz  ve uyumak için koyunları saymaya başladı 1 2 3 4 5 ve derken 5.koyun durdu çitlerin üstünden atlarken.  Baktı ona ve kızgınlıkla ‘Ne yapıyorsun burda ? Nersi burasi haberin var mı? Aman ne macera ,zaten senin şu macera hevesin…’
‘ Off ‘dedi koyuna ’ Sus allah aşkına sus ki yatayım ve geçsin bu gece ‘.Koyunu zorla da olsa atlattı çitlerin üstünden ve saymaya devam etti.
Gece yarısı hışırtılala uyandı.Yatağın yanındaki küçük  sehpanın üstüne koyduğu poşetin sesi miydi bu .
Bu sesi tanıyorum dedi .
hışır hışır …
Ah evet tanıyordu bu sesi küçük adımların ,hızlı adımların  çıkardığı bu sesi hem de çok iyi tanıyordu …
Ahh olamaz dedi nefret ederdi farelerden. Öğrenciyken kaldığı evin tahta zeminindeki fareleri anımsadı. Ya geceyarısı gelip kulaklarımı yerlerse diye kafasında kulaklıklarıyla yattığı geceleri ,korkunç olduğunu bilmesine rağmen  üzerine yapışkanlar koyduğu mukavvaya fare yerine  yapışan yavru kedisinin ağlayan çığlıklarını ve sonunda vazgeçip o evi terkedişlerini anımsadı.
Ve aniden bir cesaretle kalkıp poşeti  alıp açık perdeden dışarıya fırlattı.
Umarım artık poşetin peşinden gidip beni rahat bırakırlar dedi ve yatağına geri döndü.
Odanın karanlığı oldukça ürkütücüydü ama yatağına girerken karşıdaki yataktaki hareketli gölgeleri seçebildi. Yine de inleyen seslerle birbirine yapışmış iki bedeni gördüğünde hemen yorganı kafasının üzerine  geçirdi, bir bu eksikti diye düşündü.Tanık olmamak için şevhete sımsıkı kapadı gözlerini,  yastığını başının üzerine yerleştirdi ve sabah uyanınca annemi aramam lazım diye düşünerek uyuyakaldı.
Sanki annesini düşünmek onu koruyan bir tılsımdı…