Dün gece biriyle karşılaştım.Aslında neredeyse tam bir
sene önce bu zamanlarda karşılaşmıştık ve aramızda yoğun bir şey olmuştu.Ne
olduğunu çok tarif edemem ama garip bir şeydi.
Sanki bizi bir araya getiren görünmez bağlar vardı.Sanki
bir sarmalın başındaydım ve o sarmal içeriye doğru hızlıca dönüyordu ama aynı
zamanda da dibe ,karanlığa ve bilinmezliğe doğru da çekiyordu beni ve gönüllü
olarak o dibe çekilmeyi istiyordum. Bildiniz mi bu duyguyu ?Tanıdık geldi mi ?
Hani bu tamamen benim deneyimim ve hissettiklerimdi. Onun
da benzer duyguları olduğunu biliyordum ama yine de tüm söylediklerim kendimden
çıkanlardır.
Sonra bir şey oldu ve bir ilişki yaşayamadık.Benim için
bunun kabulü biraz zor oldu ama bunun üzerine epeyce düşündüm ve meditasyonlar
yaptım.
Neyse bu hastalıklı aşk tanımımdan sonra geleyim mevzuya.
Dün gece aynı masadaydık bir muhabbet ortamındaydık .Bir
şey hissettim mi, hayır...ama zihnimin hatırladığı şeyler var mıydı ... evet.Bu
çok ilginçti.
Bir keresinde bir konuşma dinlemiştim meşhur Ted Talks
tan.”Experience Self “ve “Remembering Self”ten bahsediliyordu. Yani
“Deneyimleyen Kişi “diyeyim ben ona self için daha doğru bir kelime bulamadım
ve” Hatırlayan Kişi”.
O anı yani dün geceki anı “deneyimleyen ben” hiç aşk benzeri
bir duygu hissetmezken o anda her şey normalken, “hatırlayan ben” gerçekten
hatırlıyordum .Onu arzuladığım zamanları ,sesini duyduğumda hissettiğim
heyecanı, konuşmalarımızı, gülmelerimizi...ama aslında
hislerim tamamen geçmişte kalan başka bir zaman ve deneyime ait olan şeylerdi.
Şu anki gerçekliğimle uyuşmuyorlardı. Yani hissettiğim ve yaşadığım
anda yoktular ,sadece hatırladığım anlarda varlardı. Yine
o konuşmada diyordu ki ne zamanki deneyimleyen kişi , hatırlayan kişiden baskın
çıkıyor , ki bunu öğreniyoruz belli çalışımalar ve disiplinlerle ,o zaman
deneyimleyen kişi halimize daha yakın oluyoruz ve anın gerçekliğine daha yakın
oluyoruz.
İşte başlıkta da sordum ya yoga ‘aşkı’ öldürüyor mu diye? Sanırım biraz ...Nasıl
mı? Anlatayım...Anlatacaklarım
tamamen kendi deneyimlerimden ve katıldığım çalışmalardan (özellikle aile
dizimi) öğrendiklerimdır.Belki bazılarınız hadi ordan diyecek bana ama olsun...
Aşk kavramı ve sevgi kavramı farklı şeyler. Aşk belli bir
talep karşılığında oluşan bir şey. Karmamızdaki bir yoksunluğun,
karşımızdakinin karmasıyla belli bir noktada denk gelmesiyle oluşan birbirimize
kanca olduğumuz hastalıklı bir durum.
Örneğin babanızdan alamadığınızı düşündüğünüz ilgi ve
alakayı kendinizden oldukça yaşlı erkeklerden almak gibi yada bir partner
ilişkisinde rollerin ebeven olarak oynanması gibi.Yani anlayacağınız aşık olduğumuz kişiler çoğunlukla bilinçaltımızda shadow yani
gölge dedigimiz yerlerde gizli kalmış, bastırılmış, bize ait değillermiş diye
düşündüğümüz arzu larımızın yansıması olarak karşımıza çıkan kişiler.Mesela
çocukken babanıza duyduğunuz hayranlık ve ona ait herhangi bir imaj
beğendiğimiz erkek tiplerini direk etkiliyor ve belirliyor.Örneğin ben gömlek
giyen ve hatta gömleğin kollarını kıvıran bir erkeği oldukça çekici
bulurum.Gülmeyin ama öyledir.Gömlek demek benim için erkeklik kavramına denk
düşen birşeydirJ
Sanırım bu çocukluğumda babaya hayran bir kız olarak babadan hatırladığım bir imaj...
İşte aşk böyle oluşan bir durum. İngilizcede ‘fall in
love’ denilir yani aşka düşmek, gerçekten bir şeyin içine düşeriz aşık
olduğumuzda.Ne olduğunu yada nasıl olduğu veya karşımızdaki kişiyle neden
olduğunu birtürlü anlamayız. Kafamız güzel olur, beynimizin kimyasi değişir ta
ki karşimizdakinin gerçek halini görene kadar, iste o zamanlar gercek sevgi
sınavı başlar...
Neyse efendim gelelim yogaya...
Yoga, meditasyon ya da bunun gibi disiplinlerle çalışmaya
başadığımızda belli bir değişimden geçeriz. Bu hemen olan birşey değildir.
Zamanla olur.Bazen yıllar sürer ve her adımda yeni şeyleri fark ederiz.Çok
zorlu süreçleri de vardır.İnsanı kendi gerçekliğiyle karşı karşıya getiren ama
aynı zamanda o gerçekle başedebilmek daha doğrusu kabul edebilmesi için bir
taraftan onu zihinsel , duygusal ve bedensel olarak güçlendiren de çalışmalardır yoga ve benzeri çalışmalar...
İşte o zaman bir durum yaşadığımızda misal’ aşk’ durumu
diyelim: bir an için o durumu dondurup, ondan bir kaç adım geriye çekilip şöyle
bir bakmaya başlarsınız. O iki kişilik resim yerine daha büyük bir resme bakmaya
başlarsınız.Ne oluyor burda diye? Ben neden böyle bir ilişki yaşıyorum, neden
benim karşıma bu adam çıktı şimdi?Bu sevgi mi, yoksa talep ettiğim birşey mi
var?Bende eksik olan hangi duygu ya da boşluğu doldurmaya çalışıyorum.Evet
bazen tüm bu sorular ve çelişkiler biraz savrulmamıza kendimizi yemeğe,
alışverile, tatlıya, cipse yada kırmızı şarabın şevkatli kollarına bırakmamıza sebep olur.Ama sonra bir an
gelir...Ve anlarsız.
Gerçekten anlarsınız.Yani zihninizle değil kalbinizle ve
ruhunuzla anlarsınız. İşte o anlar hayattaki aydınlanma anlarıdır.
O zaman karşınızdakı kişiye de, sizi görünürde üzen, acı
çektiğinizi zannettiğiniz ilişkiye de teşekkür edersiniz. Artık yeni birşey
öğrenmişsinizdir ve kendinize daha da yakınlaşmışsınızdır. Biter mi?Artık beyaz
atlı prens mı çıkacaktır karşınıza? yooo
Başka bir şeyi size öğretmek icin yeni biri çıkar
karşınıza ve hayat böyle böyle devam eder...
İşte evet, yoga aşkı öldürüyor mu? Biraz desek miJ
O kaybolduğumuz, uğruna şarkılar yazıp filmler
çektiğimiz, acı pınarlarında gönüllü olarak yıkandığımız aşk artık öyle
görunmemeye başlar.Yine de yaşarsınız ama tamamen farkındalıkla...Ne
yaşadığınızın bilinciyle...
Neyse efendim , yazımı aşağıdaki dizelerle bitireyim.
Tüm seveneler gelsin!
Namaste
Allah öldürür dünyadan alır
Sen beni öldürdün dünayda bıraktın…