12 Temmuz 2013 Cuma

BİR YOGACI OLARAK, KAHRAMANIN YOLCULUĞUNA SPİRİTÜEL BİR YAKLAŞIM…

Biz yogacılar biraz garip insanlarız. Nasıl derseniz?  Her şeye deneyim olarak bakarız. Yani yaşadığımız acı, tatlı, az tatlı ne olursa olsun acaba ne anlatıyor diye bir düşünüp, birde o açıdan bakarız kendimize.
Ben bunu çok rahatlatıcı ve aynı zamanda özgürleştirici buluyorum ama elbette öğrenmesi çok zaman alıyor.

Dün akşam verdiğim bir “Yin Yoga” dersinde Sarah Powers’ın kitabından bazı bölümler okuyordum, duygulardan bahsediyordu. Pozların içindeyken oluşan duygulardan… Yin derslerine katılıyorsanız bilirsiniz bazen tüm o uzun ve ardı ardına yapılan pozlarda kalmak aniden yoğun hisler ve duygularla baş başa kalmanızı sağlayabilir. Yani bir poza girdiğinizde sabit duruşa yerleşene kadar biraz fiziksel olarak zorlanırız.
Misal o gün trafikten çıkıp gelmişseniz, sevgilinizle tartışmışsanız, evinizde otururken birden gaz yemişseniz, sabit alana girmek zihin için biraz zor bir durumdur. Ama nefesle, bir süre sonra bu duygu durumun değişeceğini bilerek hareket ederseniz, belki sizi yönlendiren hocayla etrafınızdaki kolektif enerjiye teslim olmaya başlar ve yavaş yavaş o akış içine akmaya başlarsınız. Ve beden rahatlamaya başladıkça zihin de sessizleşir biraz.
Paul Grilley’e göre,  yoganın etkisi daha doğrusu iyileştirme ( healing) süreci burada başlıyor ve önce kendisini fiziksel seviyede gösteriyor. Dolayısı ile bir pozda hissettiğimiz rahatsızlık, bizim o gün ki deneyimimize bir çağrıdır aslında...

Benim için verdiğim yâda katıldığım her ders bir yolculuk, bir deneyimdir. Son günlerde “Boğaziçi Üniversitesin de”,  büyük bir heyecanla misafir olarak katıldığım “Sinemada Mitolojik Yapı ve Hikaye Anlatıcılığı” diye bir ders var. Derste ki heyecanımın asıl kaynağı Joseph  Campbell ‘in “Kahramanın Yolculuğu” sürecinin sinema ve hikâye anlatıcılığı bazında inceleyebiliyor olmak. Çok deneyimli ve mitolojiye ayrıca sinemaya büyük bir tutku ile bağlı bir eğitmenin dersi veriyor olması, hem başka bir alanda ders veren biri olarak hem de öğrenci olarak beni oldukça etkiliyor. Özellikle tüm öğretilerin birbiriyle bağlantılı olduğunu görmek de…
Ve hocam konuştukça ben anlattıklarını kendi yoga maceramda tekrardan anlamlandırıyor ve görüyorum ki hayatın her alanında insan kendi gerçekliği ile karşılaşabilir ve bunun için pek çok araç var; yoga, sanat, sinema, mitoloji.

Neyse efendim gelelim Yoga da Kahramanın yolculuğuna. Dedim ya bu yolculuktaki ilk adım maceraya çağrı.
Bir poza giriyoruz ve böylelikle o pozun hikâyesi ve kendi maceramıza çağrımız başlıyor. Burada fiziksel rahatsızlık başlıyor. Alışkanlıklarımız, konfor alanlarımızın dışına çıkacağımızı hissedip hemen tepki veriyoruz ve hemen zihin devreye giriyor; rahatsızım, sıkıldım, oda çok havasız, sınıf kalabalık. Ve böylece o çağrıyı reddetmeye başlıyoruz. Bu da yolculuktaki 2. adım oluyor.
Bu yolculuk mitolojide bir hikâye anlatırken kullanılan toplam 12 adımdan oluşan bir süreçtir.


Mitolojik hikâyeler pek çok seviyede evreni, hayatı anlamak, kendimizle bağlantıya geçmek, toplumların ilerlemesi ve değişmesine katkıda bulunmak ve kendi hikâyelerimizi gözden geçirerek çocukluktan taşıdığımız bağımlılıklarımızın farkına varıp artık birer yetişkin olma sorumluluğuna belli krizler ve testleri geçerek kendi hikâyelerimizin karamanı olmamız için bize yol gösteren hikâyelerdir. Pek çok kültürde benzer hikâyelerin anlatılması ise insan olarak kolektif bir bilinci taşımamızla ilgilidir. Ben bu bilince “karma bilinç” demek istiyorum.

Mitolojiye ve hikâye anlatıcılığına olan hayranlığım ve bunun sinemadaki etkilerini inceleme yolculuğum devam ettikçe sizlerle de bunu paylaşacağım ama şimdi geri dönüyorum bir yogi olarak kahramanın yolculuğuna.
Pozda oluşan o duyguyu reddetme aşamasında bir mentor ve hoca giriyor devreye ve aynı deneyimi bizden daha önce yaşadığı ve kendi hayatında uygulayıp, kendi dönüşümüne gözlemci olduğu için bizi de rahatlatan ve yönlendiren sözlerle “o duygu ortaya çıktığında onu sadece izlememizi” söylüyor. Ve işte o anda derin bir nefes alıp kalmaya başlıyoruz. Önümüze kendi maceralarımızın kapıları açılıyor ve orada ilk eşiği geçiyoruz. Bu eşik yolculuğa başladığımız poza girmeden önceki sıradan dünyamız; alışkanlıklarımız, konfor alanımız, egomuzu var o dünyada. Biz artık o eşikle yepyeni bir dünyaya adım atıyoruz. Var olan duyguların, hislerin bizi kendi gerçekliğimize, karmamıza bilinçaltımızın karanlık köşelerine inmesini izliyoruz.
Bundan sonra ne mi olacak; mağaralara gireceğiz, testlerden geçeceğiz, ejderhalarla savaşacağız, değişip dönüşerek (ki bu da ödülümüz olacak ) hayatımıza geri döneceğiz.
Sonuç olarak benim için de her türlü çalışma, her ders, her bir poz içimdeki kahramanın yolculuğudur. Büyük bir coşku ile buyur ettiğim ve bazen yüzleşmenin zor olduğu ama her seferinde üzerimden büyük bir yükün kalktığı, evrenin bir parçası olduğumu hücrelerime kadar hissettiren bir yolculuktur bu…
Size de iyi yolculuklar dilerim. Kemerlerinizi sıkı bağlayın ve ne zaman ki acaba bir tek ben mi bu hisleri yaşıyorum ve acı çekiyorum diye düşünürseniz başınızı kaldırın ve usulca bir etrafınıza bakın. Göreceksiniz ki hepimiz benzer maceralardan geçiyoruz. Bu insan olmanın macerası; kendimizi bulmak için önce kendimizi yok ettiğimiz maceramız…

Not: Bu yazı İzmir de Fuarın içinde bir çay bahçesinde tatlı bir esinti altında
Ahmet Kaya’nın ‘Hani Benim Gençliğim’ çalarken bir orta Türk kahvesi ve bir de sarma sigara eşliğinde yazılmıştır. Neee, yogacılar sigara da mı içer dediniz? İçer annem bazen içer. Yogacılarda normal insanlardır, zaafları vardır ve bazen içki de içerler, et de yerler.
Ne oldu hayal kırıklığına mı uğradınız? İyi siz kalın biraz o duyguyla. Bir sonraki yazım bu konuyla ilgili olacaktır.
Şimdilik, sevgiyle kalın.

Namaste