14 Ekim 2013 Pazartesi

FARKINDALIK ALANI, KURTULUŞ OTOBÜSÜ


Bu sabah bir blog yazısı okudum. Ben genelde her şeyi okurum. Gazete okurken mesela, tüm ayrıntılara bakarım: isimler, saatler… Bu gerçi gereksiz bir işlem bir taraftan ama ne yapayım, analitik beynim böyle çalışıyor. Bu benim bir meseleye bakarken çok yönlü bakmamı da sağlıyor. Boşuna istatistik okumamışım diyorum kendi kendime, eğitim aldığım alan benim kişiliğimi de belirliyor, aynı yaptığım iş gibi…

Neyse efendim, blog yazısı uzak ve egzotik diyarlarda yoga eğitimi alan biri tarafından, son derece heyecanla ve samimi bir şekilde yazılmış. Orada aldığı eğitimlerden, hocalarından, yoganın hayatına nasıl girdiğinden bahsediyor. Ben de herkes gibi severek okuyorum;
ama bir taraftan hayatındaki bu mucizenin ve değişimlerin şehre döndüğünde, gündelik hayatındaki ve ruhundaki etkisini merak ediyorum.

Doğada olduğunuzu hayal edin, yemyeşil ağaçlar, bol oksijen, sizin için hazırlanmış nefis yemekler, deniz, güneş ya da dağın ortasında bir kamptasınız . Bütün gün dinleniyorsunuz. Tanrım, geceleri yıldızlara bakarak uyuyorsunuz ve belki mavi gözlü oğlanlarla flört ediyorsunuz. Yaşam ne güzel değil mi? Ne kadar mutlu değil mi? Orada mutlu olmak ne kadar kolay…

Şimdi bu ortama -doğa ya da kampa- spritüel bir kat çıkalım. Eğitimdesiniz, yoga ya da bir terapi sistemi ile çalışıyorsunuz. O niyetle ordasınız; kendinizi anlamak, katmanlarınızı görmek… İnanılmaz yüzleşmeler, farkındalıklar yaşıyorsunuz. (Tabi buna hazırsanız ve bunu görmeye açıksanız) Doğa size destek oluyor, sırtınızı sıvazlıyor, bazen bir meditasyon sonrası ağlayarak ormana koşuyorsunuz ya da bazen soğuk suya dalıyorsunuz , iyi geliyor.

Bu resimden doğayı çıkartalım ve yerine bir stüdyo koyalım. Mesela bir yoga stüdyosunda aynı eğitimdesiniz. Büyük farkındalıklar yaşıyorsunuz. Etrafınızda sizi anlayan, daha doğrusu anlayan demeyeceğim, anlamasa da sizin iyileşme sürecinize tanıklık eden ve bir şekilde enerjileriyle destek olan insanlar var, sizden önce aynı yolu deneyimleyen bir de hocanız. Ne büyük bir destek ve ilerleme ortamı. İnsana yanlız olmadığını hissettiriyor. Sonra eğitim bitiyor ve siz o korunaklı alandan çıkıp evinize dönüyorsunuz ve işte…

Gündelik yaşamınız başlıyor tekrar, sıradan yaşamınız. Bunu küçümsemek için söylemiyorum; aksine bana göre asıl er meydanı burası, asıl yüzleşmeler ve farkındalık alanı burası.

O stüdyoda ya da kampta öğrendiklerinimizi pratik etmek için yaşam karşımıza testler ve aşamalar çıkartmaya başlıyor. Oradaki farkındalık konularımız karşımıza farklı formlarda çıkmaya başlıyor: arkadaşlarımızla, ailemizle, sevgililerimizle (sevgilimiz demek istedim, aynı anda bir kaç sevgiliniz varsa ve 30 yaşın üstündeyseniz koşarak stüdyoya dönün ve bu mevzu üzerine tekrar çalışın).
Mesela ilişkilerle ilgili çalıştınız; ’’Aha! Anladım, demek bunun için böyle davranıyormuşum!’’ diyorsunuz ve
zannediyorsunuz ki beyaz atlı prensinizi bulup yolunuza devam edeceksiniz. Hemen nişan elbisenizin rengini düşünmeye başlıyorsunuz.

Ama işte öyle olmuyor. Hayat yine karşımıza aynı senaryoyu, aynı aktörü çıkartıyor. Ve size diyor ki: Oyna çocuğum! Göster amcalara bakayım o stüdyoda ne öğrendin? Öğrendiğin şey aklında mı, yoksa ruhuna ve kalbine inmiş mi? (Bu arada farkındalık denen şey ortaya çıktı mı hayatımızda değişim yaratabilmesi için belli bir zamana ihtiyaç duyuyor, süreç böyle işliyor, onu aceleye getirmek aynı şeyleri tekrarlamaktan başka bir şey değil)

Neyse; sen tanıştın abiyle, başlıyorsun oynamaya. Şimdi kendin hakkında daha bilgili ve açık olduğun için neyi neden yaptığını anlıyorsun. Bir ilişkide hareket ederken sadece kendin değil; geçmişin, yargıların, ailen ve çevren de olduğunu biliyorsun. Sonrası: bilemiyorum. Alacağın ders, öğreneceğin konuya göre filmin şekilleniyor: uzun, kısa, erotik ya da romantik olabiliyor, onu bilemiyoruz…

Anlatmak istediğim şudur ki: farkındalık yaşadığımız, anladığımızı sandığımız her şeyi hayat mutlaka karşımıza tekrar test olarak çıkartıyor. Bir eğitime katılıp ’’Oh, ben oldum, derdim buymuş’’ demekle olmuyor. O durumla karşılaştığımızda verdiğimiz tepki ya da yaptığımız seçimler asıl bilgeliğe götüren adımlardır. Yoksa Himalayalar’ın tepesinde tek başına güneşe bakarken sevgi meditasyonu yapmak kolay. İş ki onu sıkış tıkış Kurtuluş otobüsünde, yorgunluktan gözlerin kapanırken, aynı nefesi paylaştığın insanlara karşı yapabilesin…

’’İnsanın asıl karakteri baskı altındayken ortaya çıkar’’ diyor senaryo dersleri aldığım hoca. Kişi söylediği lafta değil yaptığı davranışta belli eder kendini.
 Her yerde, her kişide kendini görebilirsin, yeter ki gözünü aç ve bak…

Hiç yorum yok: