Bu
sabah bir blog yazısı okudum. Ben genelde her şeyi okurum. Gazete
okurken mesela, tüm ayrıntılara bakarım: isimler, saatler… Bu
gerçi gereksiz bir işlem bir taraftan ama ne yapayım, analitik
beynim böyle çalışıyor. Bu benim bir meseleye bakarken çok
yönlü bakmamı da sağlıyor. Boşuna istatistik okumamışım
diyorum kendi kendime, eğitim aldığım alan benim kişiliğimi de
belirliyor, aynı yaptığım iş gibi…
Neyse
efendim, blog yazısı uzak ve egzotik diyarlarda yoga eğitimi alan
biri tarafından, son derece heyecanla ve samimi bir şekilde
yazılmış. Orada aldığı eğitimlerden, hocalarından, yoganın
hayatına nasıl girdiğinden bahsediyor. Ben de herkes gibi severek
okuyorum;
ama
bir taraftan hayatındaki bu mucizenin ve değişimlerin şehre
döndüğünde, gündelik hayatındaki ve ruhundaki etkisini merak
ediyorum.
Doğada
olduğunuzu hayal edin, yemyeşil ağaçlar, bol oksijen, sizin için
hazırlanmış nefis yemekler, deniz, güneş ya da dağın ortasında
bir kamptasınız . Bütün gün dinleniyorsunuz. Tanrım, geceleri
yıldızlara bakarak uyuyorsunuz ve belki mavi gözlü oğlanlarla
flört ediyorsunuz. Yaşam ne güzel değil mi? Ne kadar mutlu değil
mi? Orada mutlu olmak ne kadar kolay…
Şimdi
bu ortama -doğa ya da kampa- spritüel bir kat çıkalım.
Eğitimdesiniz, yoga ya da bir terapi sistemi ile çalışıyorsunuz.
O niyetle ordasınız; kendinizi anlamak, katmanlarınızı görmek…
İnanılmaz yüzleşmeler, farkındalıklar yaşıyorsunuz. (Tabi
buna hazırsanız ve bunu görmeye açıksanız) Doğa size destek
oluyor, sırtınızı sıvazlıyor, bazen bir meditasyon sonrası
ağlayarak ormana koşuyorsunuz ya da bazen soğuk suya dalıyorsunuz
, iyi geliyor.
Bu
resimden doğayı çıkartalım ve yerine bir stüdyo koyalım.
Mesela bir yoga stüdyosunda aynı eğitimdesiniz. Büyük
farkındalıklar yaşıyorsunuz. Etrafınızda sizi anlayan, daha
doğrusu anlayan demeyeceğim, anlamasa da sizin iyileşme sürecinize
tanıklık eden ve bir şekilde enerjileriyle destek olan insanlar
var, sizden önce aynı yolu deneyimleyen bir de hocanız. Ne büyük
bir destek ve ilerleme ortamı. İnsana yanlız olmadığını
hissettiriyor. Sonra eğitim bitiyor ve siz o korunaklı alandan
çıkıp evinize dönüyorsunuz ve işte…
Gündelik
yaşamınız başlıyor tekrar, sıradan yaşamınız. Bunu
küçümsemek için söylemiyorum; aksine bana göre asıl er meydanı
burası, asıl yüzleşmeler ve farkındalık alanı burası.
O
stüdyoda ya da kampta öğrendiklerinimizi pratik etmek için yaşam
karşımıza testler ve aşamalar çıkartmaya başlıyor. Oradaki
farkındalık konularımız karşımıza farklı formlarda çıkmaya
başlıyor: arkadaşlarımızla, ailemizle, sevgililerimizle
(sevgilimiz demek istedim, aynı anda bir kaç sevgiliniz varsa ve 30
yaşın üstündeyseniz koşarak stüdyoya dönün ve bu mevzu
üzerine tekrar çalışın).
Mesela
ilişkilerle ilgili çalıştınız; ’’Aha! Anladım, demek
bunun için böyle davranıyormuşum!’’ diyorsunuz ve
zannediyorsunuz
ki beyaz atlı prensinizi bulup yolunuza devam edeceksiniz. Hemen
nişan elbisenizin rengini düşünmeye başlıyorsunuz.
Ama
işte öyle olmuyor. Hayat yine karşımıza aynı senaryoyu, aynı
aktörü çıkartıyor. Ve size diyor ki: Oyna çocuğum! Göster
amcalara bakayım o stüdyoda ne öğrendin? Öğrendiğin şey
aklında mı, yoksa ruhuna ve kalbine inmiş mi? (Bu arada
farkındalık denen şey ortaya çıktı mı hayatımızda değişim
yaratabilmesi için belli bir zamana ihtiyaç duyuyor, süreç böyle
işliyor, onu aceleye getirmek aynı şeyleri tekrarlamaktan başka
bir şey değil)
Neyse;
sen tanıştın abiyle, başlıyorsun oynamaya. Şimdi kendin
hakkında daha bilgili ve açık olduğun için neyi neden yaptığını
anlıyorsun. Bir ilişkide hareket ederken sadece kendin değil;
geçmişin, yargıların, ailen ve çevren de olduğunu biliyorsun.
Sonrası: bilemiyorum. Alacağın ders, öğreneceğin konuya göre
filmin şekilleniyor: uzun, kısa, erotik ya da romantik olabiliyor,
onu bilemiyoruz…
Anlatmak
istediğim şudur ki: farkındalık yaşadığımız, anladığımızı
sandığımız her şeyi hayat mutlaka karşımıza tekrar test
olarak çıkartıyor. Bir eğitime katılıp ’’Oh, ben oldum,
derdim buymuş’’ demekle olmuyor. O durumla karşılaştığımızda
verdiğimiz tepki ya da yaptığımız seçimler asıl bilgeliğe
götüren adımlardır. Yoksa Himalayalar’ın tepesinde tek başına
güneşe bakarken sevgi meditasyonu yapmak kolay. İş ki onu sıkış
tıkış Kurtuluş otobüsünde, yorgunluktan gözlerin kapanırken,
aynı nefesi paylaştığın insanlara karşı yapabilesin…
’’İnsanın
asıl karakteri baskı altındayken ortaya çıkar’’ diyor
senaryo dersleri aldığım hoca. Kişi söylediği lafta değil
yaptığı davranışta belli eder kendini.
Her yerde, her kişide kendini görebilirsin, yeter ki gözünü aç
ve bak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder